Genel

Vaka: Endüstriyel Çiftçilik

Yoğun canlı hayvan faaliyeti olarak da bilinen konsantre hayvan besleme operasyonu, endüstriyel teknikler kullanılarak genellikle inek, domuz veya tavuk yetiştirilen bir çiftliktir. Bu çiftliklerde yerden, yemden ve diğer kaynaklardan en yüksek ölçüde verim almak amaçlanır.

Bu çiftlikler 1920’li yıllarda A ve D vitaminleri sentetik olarak üretilebildiğinde kurulmaya başlanmıştır. Çünkü bu hayvanların kapalı yere ve hareketsiz tutulabileceği anlamına gelir. Fakat kapalı ortamlardaki hayvanların bulaşıcı hastalıklara yakalanma sorunu baş göstermiş ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra antibiyotiklerin kullanımı yaygınlaşınca bu sorun da çözülür. Günümüzde ABD’de kullanılan antibiyotiklerin yarısı çiftlik hayvanlarına veriliyor.

Sanayileşme çiftçiliği ciddi anlamda etkilemiştir. Örneğin Ontario, Kanada’da 30 yıl önce yaklaşık 19 bin çiftçi varken ve her birinin ortalama 100 domuzu vardır. 1996’da bunun üçte biri kadar çiftçi vardır ve her biri ortalama 418 domuz yetiştirir. Bu sayılar başka gelişmiş ülkelerde de böyledir. Üstelik bazı çiftlikler devasadır. Kanada’daki domuz fabrikalarının yüzde ikisi toplam yıllık üretimin çeyreğini karşılıyor. Ayrıca dünyadaki kümes hayvanlarının üçte ikisi endüstriyel yöntemlerle üretiliyor ve insanların tüketimi için üretilen tavuk sayısı 6 6 milyarı buluyor.

Bu yöntemi destekleyenler bu şekilde hayvan yetiştirmenin avantajlarına dikkat çekiyorlar. Uygun maliyete bolca gıda elde ediliyor. Hayvanlar daha kolay idare ediliyor. Küçük bir aile işletmelerine göre daha karlılar ve ürünler daha tutarlı ve güvenilir oluyor. Eleştirmenler ise bu sistemin tehlikelerini işaret ediyorlar. Öncelikle insanlar için riskli olabilecek dirençli bakterilerin oluşumuna yol açacak geniş ölçekli antibiyotik kullanımı konusunda uyarıyorlar. Hayvanlara yapılan muamelenin insanlık dışı olduğunu, hayvanların küçücük yerlere doldurulduğunu ve birbirlerine saldırmamaları için gagalarının kesildiğini belirtiyorlar. Ayrıca oluşan hava kirliliğine de dikkat çekiyorlar. Örneğin tek bir inek yıllık olarak 2 ton gübre üretiyor ve hastalık kontrol merkezine göre ABD’de 238.000 çiftlikte her yıl 500 milyon ton gübre üretiliyor. Hayvan atığı temel azot oksit kaynaklarından biridir ve ozon tabakasına olan etkisi CO2’den elli kat daha agresiftir. Genellikle hayvan atığı bekletme tanklarında muhafaza edilir veya araziye yayılır ki bu da sinek ve kokuya neden olur. Toprak doyduğu takdirde atıklar yeraltı sularına karışır. Ayrıca bu kirlilik yönetmeliklerle sıkı bir şekilde düzenlenmiş değildir. Örneğin 2005 yılında Çevre Koruma Ajansı çiftlikleri hava kaynaklı emisyonlara ilişkin bir çalışmaya katılmaları karşılığında hava kirliliği yasalarından muaf tutmayı önermiştir.

Et, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda geleneksel olarak lüks sayılıyor ve talebin gelecek yirmi yılda en az ikiye katlanması bekleniyor. Filipin gibi ülkelerde bugün geniş ölçekli hayvan üretim işletmeleri bulunuyor. Ayrıca Çin dünyadaki domuz nüfusunun yarısında sahip. Dünya çapındaki et üretimi 1950’den beri beşe katlanmış durumda ve endüstriyel süreçler sürekli ABD ve uluslararası kurumlar tarafından desteklendiğinden Asya’da hızla gelişiyor. Gelişmekte olan ülkelerde verilen tepkiler de karışık. Yerel halk, kirlenen su ve koku yüzünden şikayetçi ama yatırımcıları da küstürmek istemiyorlar. Bir yetkilinin ifadesi şöyle: “Biz bu çiftliklere mümkün olduğunca fazla arazi sağlıyoruz çünkü ekonomik getirisi çok fazla.”

Dünya Bankası, 2001 yılında yayınladığı belgeyle önceki duruşunu tamamen değiştirdiğini açıkladı. Endüstriyel çiftlikleri desteklemenin küçük çiftlikleri tehlikeye attığını, çevreyi tehdit ettiğini ifade etti ve “insan odaklı bir yaklaşımla kamu yararını, fakirliğin azaltılmasını, çevresel sürdürebilirliği, gıda güvenliğini ve hayvanların iyiliğini önemseyen,” bir stratejiyi savundu.

 

Bazı Vaka Soruları

  1. Çevresel yönetmeliklere uymamak bir şirket için gayriahlaki midir? Bir çiftliğiniz olduğunu ve hükümetin çiftlik uygulamalarına yönelik olarak çevresel yönetmelikler getirdiğini varsayın. Çiftliğinizi bu faaliyetlerin yönetmeliklerle düzenlenmediği başka bir yere taşımamanız için felsefi veya ahlaki nedenler var mıdır?
  2. Dünya Ticaret Örgütü süreç ve üretim standartlarına dayalı olarak tarifelere direndi ve denizler aşırı ülkelerden gelip piyasaya giren ürünler konusunda endişelenilmemesi gerektiğini vurguladı. Bu, her ne kadar menşeini bilsek de hayvanların nasıl koşullarda tutulduğunu bilmememiz anlamına geliyor. Siz böyle bir etiketlemenin yapılmasını ister miydiniz yoksa sizce bu gereksiz mi?
  3. Mevcut endüstriyel çiftlik uygulamalarının etkisini hesaplamanın en iyi yolu nedir? Negatif dışsallıklar mevcut mudur? Kirlilik üretim maliyetine dahil edilmeli midir? Eğer edilmeliyse, nasıl?
  4. Birisi eğer çiftlikten kaynaklanan kirlilik tüketiciler açısından sorun oluyorsa o zaman alternatifler talep edeceklerini ve bunun araştırma ve yenilikçiliği tetikleyeceğini öne sürebilir. Bu mantık yürütme şeklinde size problemli gelen bir husus var mı?
  5. Sizce tüketim amacına yönelik insanlar tarafından ağaç, bitki ve hayvan üretilmesi arasında ahlaki farklılıklar bulunuyor mu? Böyle düşünmenizin gerekçeleri neler?

Etik ve İş Dünyasına Giriş, Kevin Gibson