Genel

Kuşak, Yol Girişimi ve Avrupa İlişkisi

Kuşak ve Yol Girişimi (KYG), (Belt and Raod Initiative – BRI) 2015 yılındaki lansmanından günümüze, ülkemizde ve dünyada hakkında en çok konuşulan mega proje oldu. Girişim o kadar büyük ve kapsamlı ki sadece ekonomik dinamiklerle değerlendiren bir bakış açısı resmin tamamını görmemize engel oluyor.

 

Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Bölümü (UN Department of Economic and Social Affairs -DESA) Kalkınma Politikaları ve Analiz bölüm başkanı, Kuşak ve Yol Girişimi hedefleri ve Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri (UN Sustainable Development Goals – SDGs) arasındaki sinerji ve bağların devasa olduğundan bahisle “Yoksullukla mücadele, ekonomik büyüme ve istihdamın artırılması, endüstriyel gelişim, altyapı ve inovasyonun desteklenmesi gibi önceliklerimiz Kuşak ve Yol Girişimi altında yapılan Çin yatırımları ile büyük paralellik taşımaktadır” diyor. İlaveten, Birleşmiş Milletler, Girişim’i 2030 Ajandası için etkili bir katalizör olarak tanımlıyor.

 

Japonya, Avusturalya, Hindistan, Amerika gibi büyük oyuncular ve Avrupa Birliği’nin katılmadığı Uluslararası İş birliği İçin Kuşak ve Yol Forumu (Belt and Road Forum for International Cooperation) 2017 Mayıs’ında, yirmi dokuzunu başkanlık seviyesinde olmak üzere 57 ülkenin katılımı ile gerçekleşmişti.

Aradan geçen zamanda, Türkiye’nin de içinde olduğu destekçi ülkelerin sayısı 65 e ulaştı. Avrupa Birliği “bekle gör” politikasını sürdürürken Yunanistan, İtalya, Avusturya, Polonya ve Hollanda gibi kimi Avrupa ülkeleri desteklerini bildirdiler. Bu ülkeler arasında özellikle Polonya büyük bir stratejik öneme haiz; zira Batı Avrupa’ya giden tüm demir yolları bu ülkeden geçiyor. İlaveten, Kuzey Buz Denizi Taşıma Hatları’nın KYG’ne dahil edilmesi Kuzey Avrupa ülkeleri ve Çin arasındaki ilişkilerin gelişimini perçinleyecek gibi gözüküyor.

Çin’den yola çıkan malların Avrupa’ya erişim süresi, konvansiyonel deniz yolu taşımacılığı ile mukayese edildiğinde yarı yarıya düştü. Demiryolu taşımacılığının aktif ve verimli kullanımı sayesinde Çin malları artık Kıta Avrupası’na 15 günde ulaşıyor. Bu da Polonya’yı Çin mallarının Avrupa’ya açılan lojistik kapısı haline getiriyor.

 

Her ne kadar Girişim ile ilgili genel algı küresel ticaret ve yatırımı güçlendirecek bir hamle olduğu yönündeyse de Avrupa’nın büyük oyuncularının, Dünyanın ikinci büyük ekonomisinin arka bahçelerimde yaptığı büyük yatırımlardan endişelenmediğini söylemek olukça zor. Aslında haksız da sayılmazlar zira 2017 IMF verilerine göre, Çin’in yaklaşık 12,24 trilyon dolarlık gayrı safi milli hasılası (GSMH), tüm Euro Bölgesi ülkelerinin toplam GSMH’na eşit.

Doğu Avrupa ülkeleri KYG’yi altyapılarını güçlendirmek ve Çin ile iş birliği alanlarını artırmak için bir fırsat olarak görse de Batı Avrupa ülkelerinin çekimser tavrı Avrupa Birliği’nin Girişim’e olan şüpheci yaklaşımının arkasındaki itici gücü oluşturuyor.

Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin birçoğu Çin ile iş birliği sözleşmesi imzalamış olmasına karşılık yirmi sekiz Avrupa Birliği üyesinden yirmi yedisinin Pekin büyükelçileri, KYG’nin küresel serbest piyasa ekonomisi dengelerini zedelediği ve Çinli firmalara devlet eliyle büyük bir rekabet avantajı sağladığını iddia eden bir deklarasyona imza attı. Tek istisna ise Macaristan’dı.

Avrupa Birliği ve Çin arasındaki ticaret ve yatırım ilişkisinin güçlü olduğunu biliyoruz. Çin, Amerika Birleşik Devletlerinin ardından AB’nin en büyük ticaret ortağı konumunda.

 

 

Bununla birlikte Birlik, Yunanistan, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi üyelerinin Çin ile yakın iş birliği ilişkilerini eleştirmekten de geri durmadı. Büyükelçilerin deklarasyonunda yer alan bir diğer iddia ise Çin’in küreselleşme dinamiklerini kendi hedefleri ve menfaatleri yönünde şekillendirdiği ve KYG’nin Çin’in üretim fazlasını eritmek ve iç politika ajandasının bir aracı olduğu idi. KYG o kadar büyük ve kapsamlı bir inisiyatif ki hakkında söylenecek her şey doğru bile olsa hiçbir tespit resmin tümünü görmeye yetemez.

Netice olarak, AB’nin KYG’ine karşı temkinli yaklaşımının süreceğini hatta tepkilerinin artacağını öngörmek yanlış olmayacaktır; zira Girişim, sadece Birlik içerisindeki ticaret dengelerini değil Birlik’in Asya Pasifik Bölgesi’nde Pasifik ve Hint Okyanuslarındaki ticaret ve enerji yollarının kontrolünü de derinden etkiliyor.

 

 

Avrupa Birliği ihracatının %35’ini Asya’ya yapıyor ve en büyük on ticaret ortağının dördü Asya Pasifik Bölgesi’nde bulunuyor. Asya Pasifik Bölgesi Avrupa’nın ihracatçı ülkeleri için Amerika’nın ardından ikinci en büyük pazar olma özelliğini koruyor. Dolayısıyla Avrupa’nın Asya Pasifik oyununda kuralları değiştirecek güçte etkiye sahip bir girişimin popülerlik kazanmasından rahatsızlık duyuyor olmasında garipsenecek bir taraf yok. Üstelik Amerika, Japonya, Hindistan ve Avusturalya arasında 2007 yılında kurulan Dörtlü Güvenlik Diyaloğu (Quadrilateral Security Dialogue – The Quad) da Kuşak ve Yol Girişimi Deniz İpek Yolu Kuşağı’nın bölgedeki etkilerini izlemek üzere 2017 yılında yeniden canlandırıldı. Yani bölgedeki gelişmeleri sadece Avrupa Birliği Değil Amerika ve müttefikleri de yakından izliyor.

Küresel ticaret dengelerini değiştirecek bir mega projenin destekçileri kadar karşı çıkanları da olması; karşı çıkanların geride bıraktığımız üç yüz yılda o dengeleri kurgulamış olan ülkeler olması şaşırtıcı olmasa gerek. Umalım ki bu değişim bizleri Başkan Xi’nin 14 Mayıs 2017’deki Kuşak ve Yol Girişimi İşbirliği Forumu açılış konuşmasında söylediği gibi bir ticaret ortamına götürsün.

“Tarih en iyi öğretmendir” demişti Başkan Xi ve eklemişti: “Kadim İpek Yollarının ihtişam ve zaferi bizlere gösterdi ki coğrafi mesafelerin büyüklüğü ile gelen sorunlar asla çözümlenemez değildir. Eğer birbirimize doğru ilk cesur adımı atar ve aramızdaki mesafeyi kapatmaya çaba gösterirsek, bizleri dostluk, kapsayıcı ve paylaşılan bir kalkınma, uyum ve daha iyi bir geleceğe götürecek bir yolculuğa hep birlikte çıkabiliriz.”

 

Yazı:Tayfun Zaman, Uyum Danışmanı Bölüm Müdürü ve Ortak, Reanda Turkey

Etik ve İtibar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.