Genel

GÜVENSİZLİĞİN MALİYETİ

İş hayatının en önemli kavramı güvendir. Güvenmediğimiz insanla iş yapmayız, çalışmayız, ortak olmayız. Güvenmediğimiz insana sırtımızı dönmek istemeyiz. Güven hem işçi işveren hem de uzun süreli müşteri tedarikçi ilişkilerinin temelinde yer alır. İş ilişkisi karşılıklı bir el sıkışma ile başlar. İş Kanunu’na göre iş ilişkisinin kurulmuş olması için iki tarafın sözlü beyanı yeterli görülmüştür. Yani bir tarafın işi yapmaya, diğer tarafın da o işin karşılığında ödeme yapmaya razı olması ve anlaşmasıyla iş ilişkisi kurulur. Taraflar birbirlerine güvenmezlerse ne para ödenir ne de iş yapılır. Eğer taraflardan biri taahhüdünü yerine getirmezse ilişki bugün ortadan kalktığı gibi gelecekte de ilişkinin tekrarlanması neredeyse imkânsız hale gelir.

Toplumda güven arttıkça insanların birbiri ile iş yapmaları kolaylaşır. Güven azaldıkça iş yapmak ve bir araya gelmek için birçok hukuki prosedür ve güvenlik önlemi alınır. Bu durum hem iş yapmayı yavaşlatır hem de pahalı hale getirir. Yani güvensizlik zamansal ve finansal olarak bir maliyet yaratır. İşte bu maliyet toplum için güvensizliğin maliyetidir. Amerikalı yönetim düşünürü Steven Covey  güveni “her şeyi değiştiren tek şey” olarak nitelendirir ve “hiçbir şey güvenin hızı kadar hızlı değildir” diyerek ekler.

Güvenilirliğin ticaret kültüründeki ismi itibardır. Eskiden itibarı olan insanların bir sözü ile borç verilir, bir ricası ile mal çıkarılırdı. Eskiden sözü senet olan inşalar vardı. İş adamları sözlerini tutmakta zorlandıkça bu itibar aşınır bir süre sonra itibarın anlamı kalmaz. Günümüzde itibar modern finansal bir tabirle “credibility” ye dönüşmüş durumdadır. Kişinin işletmesinin borç ve alacaklar dengesi, kredilerini ve kredi kartı borçlarını ödeme düzeyi, üstündeki mal varlığı, çeklerinin karşılıklılığı gibi kayıtlar kişilerin objektif credibility potansiyelini ortaya çıkarır. Günümüzde güvenilirlik bir olasılık hesabı  üzerine kuruludur. Ancak hiçbir olasılık ahlaken güvenilir olmayan birinin bir sonraki işleminde güvenilir davranacağını garanti etmez. O nedenle credibility asla “itibar”ın yerini tutamayacaktır. Her durumda sözünü tutmayı karakter haline getirmiş bir adamla koşullar olumlu olduğu sürece sözünü tutan adam aynı değildir. Günümüzde modern finansın beşiği olan Amerika’da Texas’da iş adamları arasında “güven ve itibar” hala çok önemlidir. Burada milyon dolarlık anlaşmalar bir el sıkışma ile yapılabilir ve kişilerin sözü Texas Common Law uyarınca hala senet olarak kabul edilir ve hukuken bağlayıcıdır.

Credit yani kredi kelimesi latince “credere” kökünden türemiştir. Credere güvenmek, inanmak demektir. Güven ve inanç, iş ilişkisini mümkün kılan en önemli öğe olarak kredi kavramına da hayat vermiştir. Toplum olarak korkunç bir güven bunalımı yaşıyoruz. Sözlerimizi tutmuyoruz, çeklerimiz karşılıksız çıkıyor, aldatmayı ustalık ve ticaretin gereği, aldanmayı ve inanmayı ise zayıflık olarak görüyoruz. Bu vaziyet farkında olmadan yaşam maliyetlerimizi artırıyor. Ülkede iş yapmayı daha zor hale getiriyor. İş adamının devlete, devletin vatandaşına, çalışanın amirine güvenmediği bir ortamda çalışmayı bırakın yaşamak zorlaşır. “Babana bile güvenme” sözü bizde 1980 sonrası dönemde yaygınlaşan ve darb-ı mesele haline gelen ve mevcut ahlaki durumun barometresi olan bir sözdür. Söz basit anlamının ötesinde toplumun çekirdeği olan ve mutlak güven ilişkisi üzerine kurulmuş ailedeki güven ilişkisinin sorgulanırlığını ima etmektedir.

Bir kısım insanlar paranın ve işin somut olduğunu ama güven ve itibarın soyut şeyler olduğunu öne sürerek akıllarınca güven, etil ve itibar gibi kavramlardan daha önemli meseleleri olduğunu düşünürler. Bu tavır saf bir kötülük olmadığı yerde bile en kötüsünden kara bir cehalettir. Covey’e göre  güvensizlik neredeyse her zaman iyi bir stratejiyi yoldan çıkarır.  Ona göre “ güven somuttur, gerçektir, sayılarla ifade edilebilir. Ölçülebilir. Her seferinde, hem hız hem de maliyeti etkiler ve hız da maliyet de ölçülebilir, sayıya dökülebilir. Bir ilişkide bir takımda, bir kuruluşta güven düzeyini değiştirmek hem zamanı, hem parayı-ayrıca kalite ve değeri de- hissedilir şekilde etkilemek demektir. Covey güvensizliğin sonuçlarına “vergi” güvenin sonuçlarına da “temettü” adını verir.  Örneğin güvensizliğin %80 olduğu bir kurumda şirket kültürü zehirlidir, çalışanlar birbirini baltalamakla meşguldür, militan paydaşlar, yoğun mikro yönetim, gereğinden fazla hiyerarşi, ceza sistemleri ve yapıları şirkete hakimdir. Buna karşı kişisel ilişkiler işlevsizdir, kavgalar, kırgınlıklar ve soğukluklar ilişkilerin doğasını tanımlar, savunmacı veya çatışmacı yüzleşmeler olur, insanlar dost ve düşman olarak sınıflanır, sözel, duygusal veya fiziksel tacizler sıklıkla yaşanır. Buna karşın güvenin egemen olduğu bir kurumda yüksek iş birliği ve ortaklıklar vardır, iletişim kolay yürütülür, çalışan ve paydaşlarla pozitif ve şeffaf ilişkiler kurulur, kurumun fonksiyonları uyumlu hareket eder, bağlılık, inanç ve sadakat yüksektir. Güvenin yüksek olduğu kişisel ilişkiler ilgi ve sevgi üzerine kuruludur ve samimidir, iletişim serbesttir ve çaba gerektirmez, birlikte hareket etmek kolaydır, ilişkiler açık ve şeffaftır, sinerji üretir.

İnsanların güvenini kötüye kullanmak ya da etik dışı bir davranışla toplumdaki güven algısına zarar vermek kısa vadede bize bir şey kaybettirmese de orta vadede toplumun güven maliyetini yükseltir ve biz de dahil olmak üzere çocuklarımız, onların çocukları bu güvensizlik maliyetinden nasibini alır. Güvensizlik sadece finansal riskler, finansal maliyetler üretmez. İnsanlar arasındaki güvenin zayıflaması “belirsizlik” yaratır. Belirsizlik insanın biyolojik ve sosyal bir tür olarak en çok irrite olduğu konudur. Belirsizlik insanda “stres seviyesini” yükseltir. Uzun dönemli belirsizlik uzun dönemli stres demektir ve bu durum organizmayı yıpratarak yaşam kalitesini düşürür. Güvenin olmadığı bir toplumda insanlar en yakındakilerinin hareketlerini kestirmeye ve onların kendilerine olası zararlarından korunmaya çalışarak yoğun bir psikolojik efor sarfederler. Bu efor belki de güvensizliğin maddi risklerinden daha tehlikelidir. Güvensizliğin beslediği belirsizlik aynı zamanda “ekonomik gelişmenin” düşmanıdır. Dünya konjonktürü zaten doğası itibariyle belirsizken bir de bu belirsizliğe zayıflayan toplumsal güvenin ilave olması ekonomide değer kaybını artırır. Güvensizlik arttıkça toplumsal fakirleşme artar sosyal adalet zayıflar.

Etik ve İtibar Derneği (TEİD), İstanbul Üniversitesi ve İ.Ü. Teknoloji Transfer Merkezi tarafından TTM-KAP 2021-35 No’lu ARGE projesi olarak gerçekleştirdiği Etik ve Ekonomik Etkiler 2022 Araştırma sonuçları güvensizliğin maliyeti ile ilgili çok ilginç sonuçlar ortaya koydu.  Ekonomik Etki Ölçüm ve Değerlendirilmesine ilişkin literatürde yer alan çalışmaların analiz edilmesi amacıyla metin madenciliği ve anahtar kelimelerin birlikte oluşum ağları kullanılarak 1980-2022 yılları arasında yayınlanmış yaklaşık 13 bin çalışma incelenerek yapılan sorgudan elde edilen sonuçlarda güven ve etik probleminin bizi getirdiği nokta ile ilgili olarak ilginç bulgular mevcut. Bu araştırmaya göre toplumdaki güven endeksinde ortaya çıkan %1 lik bir artış ekonomik büyümeyi ortalama % 2,46 oranında artırıyor. Yani insanların birbirine ve devlete güvenmesindeki 1 puanlık artış yaklaşık 2,5 puanlık bir ekonomik iyileşmeye sebep oluyor. İşte bu veri güvensizliğin bizde nelere mal olduğunun özetidir. Uyanıklıkla, kurnazlıkla kendimizi zeki zannederek çevresinden dolanmaya çalıştığımız hukuk, etik ve itibar gibi kavramlara yıpratarak toplumsal güvene verdiğimiz zarar bizi hatta bizden sonrakileri de etkileyecek şekilde toplumsal kalkınmaya ve ekonomik büyümeye zarar veriyor.

Toplumsal güvene zarar veren davranışların bir diğer zararlı etkisi de bu davranışların iyi ve doğru davranışlardan çok daha hızlı yayılması ve genelleşmesi.  İnsanların bu davranışını açıklayan “ kırık camlar teorisi” (broken window theory) Amerikalı suç psikoloğu Philip Zimbardo tarafından 1969 yılında ortaya atılmış. Zinbardo’un teorisine göre toplumsal düzendeki küçük çatlaklar çok daha büyük suçları ve vandallıkları tetikliyor.  Yani küçük bir yalana ve hırsızlığa göz yumarak toplumdaki çok daha büyük hırsızlıkların, adaletsizliklerin ve suçların önünü açmış oluyoruz. Yani aslında güven endeksinde düşme aşağıya doğru ivmelenerek büyüyor. Tabi bu durumun sosyo ekonomik sonuçları da öyle.

TEİD tarafından yapılan araştırmada insanlara sorulan etik problemlerin nedeni nedir sorusuna verilen yanıtların % 24 ‘ü paranın tek hedef olması şeklinde belirtilmiş. Yani insanlarımız kısa dönemli maddi faydayı uzun dönemli güven, itibar, ahlak, adalet gibi kavramlara göre daha fazla önemsiyor.  Ankete katılanların %20,7 si bunu eğitimsizliğe bağlıyor ve % 19,9’u da yalan söylemenin yaygınlaştığını düşünüyor. Yani güven ilişkisini yok eden bir arkaik kötülük olan yalanı tüm etik problemlerin temelinde görüyor.  Ankete göre bireylerde aranan ilk 5 özellik % 35,8 ile dürüstlük, % 31,8 ile adil olma, % 28,8 ile doğruluk, % 28,1 ile karşısındakine saygı duyma, % 20,5 ile şeffaflık.  Kurumlarda aranan ilk 5 özellik ise şöyle sıralanıyor :  % 29,6 ile şeffaflık % 29,1 le dürüstlük, % 22,6 ile adil olma, %21,1 ile doğruluk, %20,3 ile sorumluluk. Bu sonuçlara göre toplumdaki dürüstlük, doğruluk ve adalet ihtiyacı kendisini açığa vuruyor. Aslında bu durum şaşırtıcı değil. İnsan doğası gereği sosyaldir ve sosyal ilişkilerin temeli güvendir. Yani insanın kendini korumak için silah tutan elini veya sıkılı yumruğunu karşısındakine uzatabilmesi için ona güvenmesi gerekir. Aksi halde güvensizliğin yarattığı cehennem hepimizi tüketir.  Ankette katılımcılara “hangi durumda etik davranmaktan vazgeçersiniz” sorusu sorulmuş. Burada bizi ele veren bazı cevaplar var. Güvensizlikten yakınan insanlar daha iyi ekonomik şartlar, zengin olmak, iyi bir evlilik yapabilmek için etik değerlerden vazgeçebileceklerini belirtmişler. Bu durum aslında sosyal dokudaki çürümenin ve maddi başarının hayattaki başarı için tek gösterge olarak kabul edilmesinin bir yansıması. Araştırma sonuçlarında eşitlik ve etik kavramı katılımcılar tarafından birbiriyle ilintili görülmüş. Bu durum da tüm ahlaki problemlerin kaynağı olarak kabul edilen adaletsizlik ve toplumsal eşitsizliğin algılanışını gözler önüne serdiği için çok anlamlı.

2000 li yılların başında yazılan “Dünya Düzdür” (The World is Flat) kitabının yazarı Friedman’a göre “düz ve açık bir toplum için güven şarttır. Teroristlerin esas amacı bu güveni yok etmektir. Gündelik işlerimizi yaparken korkmamızı sağlamaktır. Düz açık bir küresel ekonomi, açık konuşmak, saydamlık yaratmak, hataları telafi etmek, sorumluluk göstermek, sözünü tutmak, güven göstermek gibi davranışlarla gelişirken, kapalı terörize edilmiş (korkutulmuş) bir toplum bunların sahteleri ve karşıtlarından, yani kandırma, gizli gündemler, yanlışları haklı çıkarma, verilen sözlere aldırmama, suçu başkalarına atma ve seçkin bir “yakın çevre” dışındakilere güvenmemekten beslenir. Covey’e göre “güven düzeyi daha yüksek olan toplumlarda herkes için daha fazlası vardır. Önümüzde seçenek ve fırsatlar daha fazladır. Etkileşimlerimizde daha az sürtüşme olur, dolayısıyla daha hızlı ve daha düşük maliyetle iş yaparız. Güven düzeyi yüksek bir toplum kurma çabalarımız işte bu yüzden çok anlamlıdır. Yapabileceğimiz hiçbir şey hız ve maliyetin yanı sıra gezegenimizdeki herkesin hayat kalitesini de bu kadar çarpıcı şekilde etkileyemez.”

Güvenin egemen olduğu toplum etik bir belirlilik, öngörülürlük ve düzen içinde devinir. Önlerini gören insanlar daha uzun vadeli daha özgür ve daha yaratıcı düşünebilme fırsatı elde ederler. Ancak güven ve ethosun yerini güvensizlik ve kaosa bıraktığı toplumlarda korku ve belirsizliğin yarattığı stres kişilerin rasyonel davranma yetilerine zarar verir. Bulgulara göre insan beyni stresi altında büzüşmekte ve daha sınırlı bir kapasite ile hareket etmektedir. Bu nedenle çoğu insan panik ve korku anlarında hatalı kararlar verirler.

Bugün dünyada güven eksikliği genel bir meseledir. İnsanlar, ticari kurumlar ve küresel ölçekte devletler bunun farkındadırlar. Güvensizlik sosyal ve ticari ilişkilerdeki sürdürülebilirliğin önündeki en büyük engeldir. Covey’e göre “insanlar güven eksikliğinin maliyetini gittikçe daha çok fark ederek güven oluşturmak ve güveni yeniden kazanmak için çaba sarf ediyorlar.  Bu suyu en son balıklar keşfeder sendromunun fiili halidir.

Son olarak Amerikan Merkez Bankası Eski Başkanı Alan Greenspan’ın sözleri ile bitirirsek : “ sahtekarlık ve dolandırıcılık serbest piyasa kapitalizmine ve daha geniş anlamıyla toplumumuzun temellerine çok zarar verir… piyasa sistemimiz güvene-iş arkadaşlarımızın ve birlikte iş yaptığımız insanların sözlerine güvenmeye dayanmaktadır.”

 


 

 

Kaynakça

Covey,S.,M.,R.,Herşeyi Değişiren Tek Şey Güven,2011,Varlık Yayınları

Friedman,T.,L.,The World is Flat, A Brief History of Twenty First Century,2006,Fsgbooks

Suing for Breach of Verbal Contract or Handshake Deal, https://kretzerfirm.com/

Smith,G.,Jr., Texas West of The Pecos,National Geographic,vol. 165,no. 2,February,1984,

Etik ve Ekonomik Etkiler 2022 Araştırması

Genel Sonuç Değerlendirme Raporu , https://www.teid.org/wp-content/uploads/2022/09/Etik-ve-Ekonomik-Etkiler-2022-Araştirmasi-Genel-Sonuç-Değerlendirme-Raporu-özeti.pdf

http://www.dogruyonetim.com/insan-yonetimi/piyasa-genel-is-kulturu-yonetsel-oncelikler-ve-etik/

http://www.dogruyonetim.com/insan-yonetimi/surdurulebilir-is-iliskilerinin-temeli-olarak-etik-ve-guven/

 


 

Yazı: İsmail Orhan Sönmez, ARTHA CONSULT Eğitim Danışmanlık


Not: Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.