GİRİŞ
Son günlerde gerek ulusal gerekse de uluslararası şirketlerin birçoğunda arka arkaya gündeme gelen kurumsal skandallar ile “Whistleblowing Direktifi” olarak duyduğumuz 2019/1937 sayılı Avrupa Birliği Bildirim Yapanların Korunması Direktifi (“Direktif”) [1] giderek şirketlerin uyum konusundaki ana gündem maddelerinden biri haline gelmektedir. 16 Aralık 2019 tarihinde yürürlüğe giren Direktifin nihai hedefleri arasında kurumsal şirketler bünyesinde dengeli bir sistem kurulması, bildirim kanalları için asgari standartların belirlenmesi ve bildirici olacak kişilerin misilleme ve kötü muameleye karşı korunması olsa da bu Direktifin mevcut yasal düzenlemelerin uygulamasını güçlendirmeye hizmet edeceği de şüphesizdir.
DİREKTİFİN KAPSAMI VE KORUMA ŞARTLARI
Direktif getirdiği usul ve esaslar itibari ile belirli sektörleri kapsamakta olup finansal hizmetler, gizlilik, çevre koruması, gıda zinciri vb. alanlar bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Direktif bu noktada sektör-spesifik ihbar düzenlemeleri olan finansal hizmetler, kara para aklama ve terör finansmanı gibi alanları muaf tutmakta olup buralarda özel düzenlemelerin aynı şekilde uygulanmasına devam edilecektir.
Kişisel olarak kimlerin Direktif kapsamında gerekli koruma mekanizmalarından faydalanabileceğine bakıldığında ise geniş bir tanım yapıldığı görülmektedir. Zira kamu veya özel sektörden işi ile bağlantılı olarak ihlale konu bilgiyi elde etmiş kişiler veya işe alım veya sözleşme öncesi görüşmeler esnasında ihlale dair bilgi edinen kişiler veya sonlanan iş ilişkileri kapsamında ihlale dair bilgi edinen kişiler ve onlarla ile misillemelere maruz kalabilecek yardımcıları bu düzenlemeler kapsamındaki korumalardan faydalanacaktır. Bildirim yapan kişilere dair tanım ve kapsam incelediğinde rahatlıkla tüm süreçlere dair koruma mekanizmasının devreye sokulması amacı ile birçok kişi grubunun Direktif ’de düzenlendiği görülmektedir.
Bildirim yapan kişilerin korunması için belirlenmiş şartlar ise raporlanan ihlal bilgisinin rapor anında güncel olması ve buna dair makul gerekçelerin varlığı ve Direktifin kapsamında yer alan hususların Direktife uygun olarak ya iç kanallardan ya dış kanallardan ya da kamuya bildiri şeklinde yapılmış olmasıdır. İhlallere ilişkin bilgileri anonim olarak bildiren veya kamuya açıklayan, ancak daha sonra kimliği tespit edilen ve misillemeye maruz kalan kişiler Direktifte belirtilen koşulları karşılamaları halinde yine korumaya hak kazanacaklardır. Bu noktada özellikle anonim olarak bildiri yapan kişilerin daha sonrasında kimliğinin ortaya çıkması ile yaşayacağı dezavantajların da önüne geçilmesi hedeflenmektedir.
ÜYE DEVLETLERE GETİRİLEN HAK VE YÜKÜMLÜLÜKLER
Direktif ile üye devletlere getirilen yükümlülükleri kısaca özetlemek gerekirse şu şekildedir;
- Üye devletler ihlal bildiriminin kurum içinde etkin bir şekilde yönetilebileceği sistemlerin kurulmasına ve iç raporlama sistemlerinin teşvikini sağlamalıdır.
- Üye devletler, 50 ve daha fazla çalışanı olan özel sektör şirketlerinde ve tüm kamu sektöründe uygun iç raporlama kanalları ve prosedürleri oluşturmakla yükümlüdür.
- Üye devletler, özel sektörde 50 ve altı çalışanı bulunan şirketler için ise yaptıkları işin risk değerlendirmesine göre özellikle kamu sağlığı/çevre gibi alanlarda iç raporlama isteme hakkına sahip olacaktır.
- Üye Devletler, nüfusu 10.000’den az veya 50’den az işçiye sahip belediyeler veya 50’den az işçisi olan diğer kuruluşları Direktif kapsamındaki bazı yükümlülüklerden muaf tutulabilecektir.
- Üye devletler, iç raporlama kanallarının bildiricinin kimliğini saklayacak şekilde gizlilik esaslı tasarımını sağlamakla yükümlüdür.
- Üye Devletler, dış raporlama için bağımsız ve hızlı işleyen otoriterler belirlemekle yükümlü olup bu kurumların gizliliğini vb. sağlayacak şekilde bağımsız tasarlamalıdır.
- Üye Devletler, yetkili makamların rapor alma prosedürlerini ve bunların takibini düzenli olarak ve en az üç yılda bir gözden geçirmelerini sağlamalıdır.
- Üye Devletler, rapor kayıtlarının düzenli olarak saklanmasını sağlamakla beraber iç ve dış raporlama süreçlerinde gizlilik ve veri koruma yükümlülüklerine uyulmasını da mutlak surette teşvik edici rol oynamalıdır.
KORUYUCU ÖNLEMLER
Direktin bildiriciler için getirdiği koruma mekanizmalarına göz atıldığında ise kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür;
- Misilleme yasağı (Bu noktada işten çıkarma, terfiin düşürülmesi, yıldırma, ayrımcılık vb. sayılabilir) ile bildiricilerin korunması
- Etkin ve kolayca erişilebilen ücretsiz yardımların bildiricilere sağlanması
- Psikolojik destek de dahil mali yardımların bildiricilere sağlanması
- Bildiriciler için geçici veya düzeltici önlemlerin sağlanması
ÜYE DEVLETLERİN DİREKTİF KAPSAMINDA MEVCUT DURUMU
Aralık 2019’da yürürlüğe giren bu düzenleme ile üye devletler için sağlamaları gereken asgari standartlar belirlenmiş olup geçiş sürecinin de tamamlanmasına sayılı günlerin kaldığı bugünlerde üye devletlerin mevcut durum hazırlıklarına göz atmak gerekirse şu şekildedir;
- Belçika’da Direktif ile uyum süreci kapsamında yasa taslağı hazırlanmış olup henüz uygulamaya alınan bir düzenleme mevcut değildir.
- Finlandiya’da Direktif kapsamında uyum çalışmaları devam etmekte olup yasa çalışmaları için bir çalışma grubu kurulmuştur.
- Fransa’da yasa tasarısı oylama aşamasında olup geçiş sürecinin tamamlanmasına kadar düzenlemenin yürürlüğe girmesi beklenmektedir.
- İsveç’te ise bu kapsamda zaten bir yasa mevcuttur. Direktifi takiben yasa koyucu 15 Nisan 2021 tarihinde yeni yasa teklifini yapmış olup ilgili yasanın yakın bir zamanda yürürlüğe girmesi beklenmektedir. [2]
YAPTIRIMLAR NELERDİR
Üye devletler, raporlamayı engelleyici davranışlar veya misilleme niteliğindeki faaliyetlerin meydana gelmesi vb. durumlarda uygun ve makul cezalar belirlemekle yükümlüdür.
SÜRELER
Üye Devletler, 17 Aralık 2021 tarihine kadar bu Yönergeye uyum için gerekli olan yasaları, yönetmelikleri ve idari hükümleri yürürlüğe koymakla yükümlüdürler. 50 ila 249 çalışanı olan özel sektörde faaliyet gösteren şirketler için ise Direktif uyarınca iç raporlama kanalı kurma yükümlülüğü için 17 Aralık 2023’e kadar bir hazırlık süreci tanınmıştır.
SONUÇ
Whistleblowing kavramı uzun zamandır yasal uyum ve etik çalışmaları kapsamında konuşulan konu başlıklarından biri olmakla beraber son yıllarda kurumlar nezdinde yaşanan ihlallerin sosyal iletişim kanalları üzerinden hızla yayılması sebebi ile daha da önemli başlıklardan biri haline gelmektedir. Bu düzenlemeler sanıldığının aksine yalnızca ihbarda bulunma şartlarını belirleyici ve ihbarcıyı koruyucu bir misyon taşımamakta bunlara ilaveten yasal düzenlemelere uyumu teşvik edici ve kurumsal yapıların iç kanalları sebebi ile herhangi bir aykırılığa doğru zamanda müdahale şansı ile itibarı da koruyucu bir rol oynayacaktır. Türkiye açısından ise önemli bir örnek oluşturacak bu düzenleme karşısında Avrupa Birliği üye devletlerinin konuya ilişkin yaklaşımları önümüzdeki süreçte önem arz edecek mahiyettedir.
[1] https://eur-lex.europa.eu/legal-content/EN/TXT/PDF/?uri=CELEX:32019L1937
[2] https://www.lexology.com/library/detail.aspx?g=c8c61161-eaf9-4fcc-8403-e95af3c44c32
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
G20 Brezilya bitti sıra Güney Afrika’da
İş Etiği ve Uyum Politikalarının Ticari Hayattaki Yeri ve Önemi
Sağlam Temeller Üstüne! Etik ve Uyumun Suistimalle Mücadeledeki Önemi
Gençlerden Geleceğe: Sürdürülebilirlik ve Etik Zirvesi Manifestoları