Etik ve Uyum Yönetimi

Şirketinizde Suistimaller ile Mücadele Etmeyecek Kadar Zengin misiniz?

“Suistimal ile Mücadelenin Temeli: Farkındalık” Yazı Dizisi

 

ACFE’nin 2018 Küresel Suistimal Çalışmasına göre suistimal zararları akıl almaz derecede yüksek. Suistimal İnceleme Uzmanlarından elde edilen bu veri, problemin ne kadar büyük olduğu gösteriyor.

 

Suistimalin maliyetinin ölçülebilmesi son derece önemli bir çaba. Böyle bir tahminin yapılabilmesi için gerekli olan unsurların çoğu tam olarak bilinemiyor. Bu nedenle de bu tahmini yapmak oldukça zor ve karmaşık. Raporlanmayan veya tespit edilmeyen suistimalin maliyetini kimse bilemez. Hatta tespit edilen ve incelenen suistimallerin dahi tüm maliyeti tam olarak hesaplanamayabilir. Bu sınırlamalar, suistimal maliyetinin hesaplanması için yapılan her çalışmada eksik yönler olabileceği ve hesaplamanın yaklaşık bir tahmin olacağı anlamına geliyor.

 

Suistimalin toplam zararının tahmin edilmesine ilişkin bahsi geçen tüm sınırlamalara rağmen, böylesine bir tahminin yapılmasının suistimal ile mücadelede önemli bir yeri olduğu aşikâr. Bu bağlamda, ACFE’nin 2018 Küresel Suistimal Çalışmasına katılan Suistimal İnceleme Uzmanlarına, mesleki tecrübeleri ışığında tipik bir kuruluşun suistimal nedeni ile yıllık gelir kaybının yüzde kaç olduğuna inandıkları soruldu. Uzmanlar tarafından verilen oran, kuruluşların yıllık gelirlerinin %5’ini suistimaller nedeniyle kaybettiklerini gösterdi. %5 oranı, çalışmaya katılan uzmanların kanaatine göre genel bir tahmini gösterse de, bu oran 2,000’den fazla uzmanın yapmış olduğu binlerce suistimal vakasından ortaya çıkan kolektif bir gözlemi yansıtmaktadır.

Bu tahmini bir perspektife oturtmak amacıyla söz konusu oranı 79.6 trilyon dolar tutarındaki 2017 yılı dünya gayrisafi hasılasına uyarladığımızda, suistimale bağlı olarak yaklaşık 4 trilyon dolar yıllık tahmini bir küresel kayıp ortaya çıkıyor. Bu tutarın sadece bir tahmin olduğunu ve yukarıda belirtilen sınırlamalardan dolayı suistimalin gerçek küresel maliyetini hesaplamanın mümkün olmadığını vurgulamak gerekiyor. Bununla birlikte, suistimalden kaynaklı kaybın akıl almaz derecede yüksek olduğu çok açık ve uzmanların sunduğu tahminler, problemin ne kadar büyük olduğuna dair bir fikir veriyor. Yukarıdaki kaybın içinde bir kurum için hayati öneme sahip ve ölçülmesi oldukça zor olan itibar kaybının etkisinin olmadığını hatırlatmam gerekiyor.

Suistimallerin dünya geneli için hesaplanan toplam kaybını Türkiye için resmetmeye ne dersiniz? Türkiye’nin 2017 gayrisafi milli hasılası yaklaşık 860 milyar dolar. Bahsi geçen %5 oran bu hasılaya uyarlandığında, Türkiye için suistimal kaybının yıllık yaklaşık 43 milyar dolar olduğu söylenebilir. Bu rakama bir de farklı açıdan bakalım. Türkiye nüfusunun yaklaşık 80 milyon olduğu düşünülürse, her bir Türk vatandaşı suistimal kayıpları için cebinden yılda yaklaşık 540 dolar (3,000 TRY) ödüyor. Bu noktada Türkiye’de hizmet veren bir Suistimal İnceleme Uzmanı olarak, gerçek zarar algımın bu tahmini zararın çok üstünde olduğunu vurgulamak isterim.

Tüm bunlara rağmen ümitsizliğe kapılmamak gerekiyor, zira suistimalden kaynaklanan kaybı sıfırlamak mümkün olmamakla birlikte, kaybı asgari seviyeye indirmek mümkün. Yapılan araştırma, etkin bir iç kontrol sistemi olan şirketlerde kaybın önemli oranda düştüğünü ortaya koyuyor.

 

Bir an çalıştığınız kurumda para kazanmanın ne kadar zor olduğunu düşünün. Artan rekabet ve yaşanan ekonomik zorluklar sonucunda para artık aslanın ağzında. Böylesine bir ortamda kurum gelirinizin %5’ini suistimal nedeniyle çöpe atmak size ve kurumunuz gibi dürüst çalışanlara ne hissettiriyor?

Nitelik ve nicelik yönünden bu denli maliyeti yüksek olan sinsi bir düşman ile mücadele etmeyecek kadar zengin misiniz?


Yazı: Fikret Sebilcioğlu, CFE, CPA, TRACE Anti-Bribery Specialist

Cerebra Muhasebe ve Danışmanlık Ortağı

Etik ve İtibar Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

Bu yazı dizisi TEİD Yönetim Kurulu Üyesi Fikret Sebilcioğlu tarafından 2018 Uluslararası Suistimal Farkındalık Haftası kapsamında kaleme alınmıştır.

Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup, Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.