“Dünya, kötüler tarafından değil, o kötülükleri gerçekleştirenleri hiçbir şey yapmadan seyreden insanlar tarafından mahvediliyor”. Albert Einstein
13 Mart 1964 tarihinde New York’ta Kitty Genovese adındaki genç kadın, evine doğru yürürken bir tecavüzcünün saldırısına uğradı. Karşı koyan Kitty tecavüzcü tarafından bıçaklandı. Daha sonra çevredekilerin kendisini ele vermekten korkan tecavüzcü kaçtı fakat etraftan hiç ses çıkmayınca geri döndü ve Kitty’i ölene dek bıçaklamaya devam etti.
İşin en trajik yanı 35 dakika süren bu saldırıya tam 38 kişi tanık olmuş ancak tek biri bile olaya müdahale etmemiş ya da polise haber vermemişti.
Polis raporuna göre Kitty Genovese, bu süre içinde devamlı yardım istemiş ama kimse yardıma gelmemişti. İşte bu durumu sosyal psikologlar “Seyirci Etkisi” olarak adlandırıyorlar.
“Seyirci etkisine göre acil bir duruma tanık olan insan sayısı ne kadar artarsa, o olaya yardım edilmesi ihtimalinin o kadar azalıyor.”
Bu durumun en önemli sebepleri ise duruma verilecek tepkinin belirlenmesinde gruptan etkilenme, yardım etme konusunda sorumluluğun kalabalık içinde dağılması ve durumun yarattığı olumsuz hislerden kaçınma olarak görülüyor.
Acil bir durumda, olayı izleyen ve bir şey yapmamakta olan insanlar gördüğümüzde, bizden beklenen davranışın da bu olduğu sinyalini alıyoruz ve bir şey yapmamamız gerektiğini düşünüyoruz. Bu yalnızca acil durumlar için de geçerli değil, aslında genel olarak başka insanların varlığında, genel tutumdan farklı bir davranış sergilemekte zorlanıyoruz.
“Seyirci Etkisi” sendromu iş dünyasında da sık sık karşılaştığımız bir durum. Özellikle büyük ve karmaşık yapısı olan kurumlarda sorumluluklardan kaçmak ve onları üstlenmemek çok daha kolay olabiliyor. Hatta kurumların kendileri bile sektör içindeki sorunlarda aynı şekilde bir başka kurumun harekete geçmesini bekleyebiliyorlar. Herkesin eyleme geçmesi için birbirine baktığı durumlarda ise hiç kimse hareket etmiyor ve problem de daha da büyüyor.
Çözüm ise sorunlarla yüzleşmekten ve sessizlik ve pasifliği kırmaktan geçiyor. Bu durumlarda özellikle ihbar/danışma hatları oldukça etkili olabiliyor. Danışma/İhbar sistemi düzenlemeleri, çalışanların şahit oldukları konular hakkında bir ifşa güvenine sahip olmalarına sağladığı gibi etik ve yasal olmayan davranış ve faaliyetlerin de erken tespit edilmesini sağlıyor.
Hatta bazı kurumlar etik dışı davranışı bilip de ifşa etmeyenlerin kısmen eylemden de sorumlu olacağını ifade ediyorlar. Ayrıca eğer insanların konuşmaları veya harekete geçmeleri amaçlanıyorsa, olası misillemeleri önlemek için de kurumlar bir program oluşturmayı es geçmemeli.
———————————————————————————————————————————-
Ali Cem Gülmen – Araştırma ve Yayın Uzmanı, Etik ve İtibar Derneği
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
G20 Brezilya bitti sıra Güney Afrika’da
İş Etiği ve Uyum Politikalarının Ticari Hayattaki Yeri ve Önemi
Sağlam Temeller Üstüne! Etik ve Uyumun Suistimalle Mücadeledeki Önemi
Gençlerden Geleceğe: Sürdürülebilirlik ve Etik Zirvesi Manifestoları