Çoğunluğun elinin boş kaldığı ve başarısız görüldüğü bir rekabet faydadan çok zarar getirebilir mi?
Rekabet dozunda olursa kurumlar için faydalıdır. Çalışanların işe odaklanmasını sağlarken verimliliği arttırır. İnovasyonu teşvik ederken rakiplerinden bile faydalanmayı öğretir. Girişimciliğin de artmasına sebep olur. Rekabette çoğu zaman aslında çok az kazanan vardır. Hatta bazen bu tek kişidir. Peki kurumlarda yaşanabilecek böyle bir rekabet her zaman faydalı mıdır? Çoğunluğun elinin boş kaldığı ve başarısız görüldüğü bir rekabet faydadan çok zarar getirebilir mi?
Araştırmacılar Christiane Schwieren ve Doris Weichselbaumer herkesin tek bir ödül için rekabet etmesinin başarıya mı yol açtığını yoksa yan etkileri olup olmadığı konularında bir deney yapmışlardı.
Katılımcılardan bilgisayar üzerinde bir imleci hareket ettirerek mümkün olduğu kadar fazla labirenti çözmeler isteniyordu. Rekabetçi olmayan durumlarda her katılımcı sadece 3 dolar alırken, çözülmüş her labirent için ise 30 sent alıyorlardı. Rekabetçi durumda ise katılımcılar yine 3 dolar alıyorlardı yalnız bu sefer en çok labirenti çözen katılımcı paranın hepsini alıyordu. Diğerlerine ise hiçbir şey kalmıyordu.
Katılımcılardan kaç tane labirenti çözdüklerini belirtmeleri isteniyordu. Her iki senaryoda da 28 labirent çözülmüştü. Böyle bir durumda rekabet performansı etkilemiyordu. Yalnız rekabetin bu durumda yan etkisi etik üzerine oluyordu.
Çünkü katılımcıların bilmediği şey bilgisayarların gerçek skorları tuttukları idi. Bu da araştırmacıların her bir katılımcının ne ölçüde hile yaptığını görmelerini sağlıyordu. Rekabetçi olmayan durumda katılımcılar ortalama 1,3 labirent ile ilgili hile yaparken rekabetçi durumda bu oran iki katını aşıyordu ve katılımcılar 2,9 labirent ile ilgili hile yapıyorlardı.
Araştırmacılara göre sert rekabet (kazanan hepsini alır) katılımcıları en iyi performanslarını göstermek yerine hile yapmaya teşvik ediyordu. Üstelik ilginç olan bu tür bir rekabet performansı olumlu olarak da etkilemiyordu. Etik dışı davranışlara eğilim gösterme, performansı geliştirme konusundaki motivasyonları engelliyor ve bazen performansın düşmesine bile sebep oluyordu.
Deney ile rekabetin karanlık tarafı da ortaya çıkıyordu. Rekabet ne kadar sert ve kazanan ne kadar azsa, kaybetme riski olanların hile yapma olasılığı artıyor. Bu durumda gözüken kazanma şansı daha az olanlar hileye daha fazla eğilimli oluyorlar. Sonuç olarak kaybedecek bir şeyleri olmadığını düşündükleri için kaybetmemek için her türlü yolu deneyebiliyorlar.
Sadece tek veya çok az kazananın olması durumunda oyuncular “ne olursa olsun” veya “ne pahasına olursa olsun” kazanma eğilimindedirler. Eğer bu düşünce kurum içinde yaygınlaşmaya başlarsa, etik ve bütünlük tehlikeye girecektir. Rekabetin yukarıda da belirttiğimiz gibi olumlu etkiler çok fazladır. Yalnız rekabetin yönünü ve derecesini iyi belirlemek gerekir. Herkesin öyle veya böyle kazandığı bir sistem, sadece tek kişinin ya da çok az kişinin kazandığı bir sistemden etik olarak çok da az risk içerir.
—————————————————————————————————————————————————–Ali Cem Gülmen – Araştırma ve Yayın Uzmanı, Etik ve İtibar Derneği
Fotoğraf: En iyi olmak için rekabet etmeyi bırakın – Harward Business School / elektrikport.com http://www.elektrikport.com/universite/en-iyi-olmak-icin-rekabet-etmeyi-birakin-harvard-business-school/4562#ad-image-0
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
G20 Brezilya bitti sıra Güney Afrika’da
İş Etiği ve Uyum Politikalarının Ticari Hayattaki Yeri ve Önemi
Sağlam Temeller Üstüne! Etik ve Uyumun Suistimalle Mücadeledeki Önemi
Gençlerden Geleceğe: Sürdürülebilirlik ve Etik Zirvesi Manifestoları