“Dünya çapında yürütülen bütün çalışmalar ve sonuçları, makro ve mikro düzeyde etik değerlerin yalnızlaştırılmasına neden olan süreçler konusunda biraz daha ayrıntılı düşünmemiz ve söz konusu yalnızlaştırılmayı olabildiğince engellememiz gerektiğine işaret ediyor. Dolayısıyla etik değerleri bir sistem dahilinde siyasi, ekonomik ve toplumsal bileşenleriyle destekler ve yalnızlaştırmazsak, gelecek nesillere daha yaşanılır bir dünya bırakma şansımız oldukça yüksek”
“Yolsuzluk söz konusuysa uzlaşma olamaz, onunla savaşmak gerekir”
A. K. Antony
Değerli Okuyucular, INmagazine’nin bu sayısının ana teması yolsuzluğun ekonomik etkileri ve etik konusu. Bu konuda birçok yazı yazıldı, çok sayıda araştırma yayınlandı, sayısız tartışma yapıldı. Ancak süreç halen devam ediyor ve bu konu uzun süre tartışılmaya da devam edecek hiç kuşkusuz. O zaman bu konuda yeni bir yazı nasıl bir katkı sağlayabilir diye sorabilirsiniz. Göreceli olarak haklısınız da. Bizce bu sorunun yanıtını farklı perspektiflerden bakarak birlikte aramamız gerekiyor. Bu doğrultuda düşünsel bir tura çıkmaya hazırsanız, başlayalım mı?
Bilindiği gibi yolsuzluk iktisadi etkinliği azaltıp toplumsal eşitsizliği artıran, sürdürülebilir ekonomik, siyasi ve sosyal gelişmenin önündeki en temel engellerden biridir. 1990’lı yıllardan bu yana yolsuzluk konusu dünya gündeminin ilk sıralarına yerleşti, yolsuzluğun ekonomik etkileri, özel sektörün ve kamu sektörünün bu konudaki rolü, zayıf ve güçlü yanları, çare arayışları gündemin odak noktalarını oluşturdu ve oluşturmaya da devam ediyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) verilerine göre, yolsuzluğun dünya ölçeğindeki yıllık gayrı safi hasılanın %5’ine denk geldiği hesaplanıyor. Yine Dünya Bankası verilerine göre, yıllık bazda yolsuzluk kapsamında rüşvet vb. ödemelerin 1 trilyon ABD dolarını aştığı da anlaşılıyor. Bu miktarların büyüklüğü bize doğrudan boşa giden kaynakların boyutunu ve karşı karşıya olunan sorunun hacmini açık bir şekilde gösteriyor aslında.
YOLSUZLUĞU ÖNLEYECEK ÜÇ BİLEŞEN
Diğer yandan G20 gündeminde de geniş yer bulan bu konu, 2010 yılından bu yana giderek gündemdeki yeri bakımından ivme kazandı ve içinde bulunduğumuz 2015 yılı itibarıyla G20 başkanlığını üstlenmiş olan Türkiye’nin de öncelikli gündem maddeleri arasında yerini aldı. Kısacası ulusal ve uluslararası düzeyde, en azından yönetimsel ve birçok ülkede hukuki düzenlemeler açısından da gerek özel sektörde gerekse kamu sektöründe belirli seviyede konuyla ilgili farkındalık oluşmuş durumda. Peki bu farkındalık sorunları çözebiliyor mu? Yolsuzluğun ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkilerini azaltabiliyor mu? Bu sorular ve yanıtları ilk adımda düşünmemiz gereken hususlar. Bu arada hemen ekleyelim; ekonomik büyüme derken küresel ölçekte bir ülkenin ekonomisinin büyüklüğünden ziyade o ülkenin dünya ölçeğindeki rekabet gücü ve inovasyon başarısının yanı sıra, bunun toplumsal refaha ne ölçüde yansıdığını ölçüt olarak kabul etmek gerekli hiç kuşkusuz.
İkinci olarak, yolsuzluk ve yolsuzluğun ekonomik etkilerine yalnızca tek boyutlu bir perspektiften bakılmaması gerektiğinin altını çizmek gerekiyor. Neden mi? Yanıtı basit: Çünkü yolsuzluk tek başına etik değerlerin ve buna bağlı uyumun özel sektörde ve kamu sektöründe yerleştirilmesi ile çözülebilecek bir sorun değil. Soruna daha bütüncül, aynı zamanda birden fazla bileşeni
içerecek şekilde bakmak lazım; zira diğer türlü bir yaklaşım temel olarak etik değerlerin yalnızlaştırılmasından öteye geçmemizin mümkün olamayacağına işaret ediyor. Yolsuzluk konusunda küresel düzeyde değişik ülkeleri içeren tüm uluslararası araştırma ve çalışmaları ayrıntılı olarak taradığımızda, ortaya çıkan üç sonuç ve bunlara bağlı üç temel bileşene ulaşabiliriz. Birincisi, siyasi açıdan bakıldığında yolsuzluk demokrasinin işlerliğini yitirdiği ülkelerde daha yaygın olarak görülüyor; dolayısıyla bir ülkenin siyasi olgunluğu ve demokratik yapısı ilk bileşenimiz denilebilir. İkincisi, yolsuzluk ekonomik olarak azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde diğer ülkelere oranla daha fazla görülüyor yani ekonomik gelişmişlik düzeyi diğer bir bileşen. Üçüncü ve son olarak yolsuzluk sosyal sorunlarını aşamamış, eğitimsiz toplumlarda kronik olarak karşımıza çıkıyor. İşte belirgin olan bu üç temel hususun bir arada ele alınmaması, ilgili toplumlarda etik değerlerin giderek yalnızlaşmasını beraberinde getiriyor. Gerçekçi olarak bakarsak, bir ülkede bu üç bileşeni eşit ve eşzamanlı olarak geliştirmenin ve bunlara dayalı bir yolsuzlukla mücadele stratejisini oluşturmanın, ütopyadan öteye geçmesi oldukça zor; haliyle, mutlaka her ülkenin ve toplumun bazı eksiklikleri olacaktır. Ancak bu üç temel bileşende göreceli olarak kayda değer aşama kaydetmiş olan ülkeler Transparency International tarafından her yıl yayınlanan Küresel Yolsuzluk Endeksi’nde nispeten iyi sonuç alabilen ülkeler olarak karşımıza çıkıyor. 2014 yılı endeksinde ilk 10’da yer alan ülkelere bakıldığında; Danimarka, Yeni Zelanda, Finlandiya, İsveç, Norveç, İsviçre, Singapur, Hollanda, Lüksemburg ve Kanada, %92 ile %81 arasında değişen notlara sahipler. Bu endekste Türkiye ise Umman Sultanlığı ve Makedonya ile 64. sırayı paylaşırken notu da %45’de kalmış durumda (Transparency International, Corruption Perception Index 2014, https://www.transparency.org/cpi2014/results).
Yine bu endekste ilk ona giren ülkelerin Dünya Rekabet Edebilirlik Endeksinde de üst sıralarda yer aldıklarını açık bir şekilde görebiliyoruz: İsviçre, Singapur, Finlandiya, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka, Kanada. Her ne kadar bu indeks çok bileşenden oluşsa da aradaki doğrusal bağlantıyı görmemek neredeyse mümkün değil.
İNOVASYONU BİLE AZALTIYOR
Yine bu çerçevede bu yıl OECD tarafından yayınlanan ve yolsuzluğun ekonomik büyüme ve sektörler bazında analiz edildiği en son kapsamlı çalışmaya bir göz atmakta fayda var. (OECD 2015, Consequences of Corruption at the Sector Level and Implications for Economic Growth and Development, Paris). Bu çalışmaya göre, gerek kamu sektörü gerekse özel sektördeki ekonomik büyüme nitelikli süreçlerde yolsuzluk olgusu doğrudan olumsuz etkiye sahipken, makro düzeyde vatandaşların içinde yaşadıkları sisteme dair güvenlerini erozyona uğratan ve toplumsal eşitliği bozan ortam yaratması nedeniyle de bu olumsuz etki katlanarak çoğalıyor. Özel sektörde maliyetleri ve dolayısıyla fiyatları artıran yolsuzluk yine ekonomik büyümenin günümüzdeki en itici gücü kabul edilen inovasyonu aza indirgeyen bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer yandan siyasi karar alım süreçlerinde yolsuzluğa bağlı olarak ortaya çıkan çarpıtılmış politika ve karar alma süreçleri, bilinenin çok üstünde ekonomik zararlara yol açan ve yadsınamaz bir durum. Bu kapsamda kamu zararına olan yanlış bütçe planlamaları, sektörel düzenlemeler ve ticaret engellerinin, makro düzeyde önemli iktisadi kayıplara yol açtığı ispatlanmış durumda. Dünya ülkeleri bazında yapılan çalışmalarda, söz konusu zararın iyi yönetişim sistemi eksikliğinde ve etik değerlerin zayıf olması durumunda artan bir ivme gösterdiğine işaret ediliyor. Buna bağlı olarak ülkeleri ekonomik anlamda uçurumun kenarına getiren önemli hususlar ise şöyle ifade edilebilir: Değişik ekonomik sektörler bazında yüksek seviyeli siyasi ve keyfi kontrol sistemi kurulması; kamu ve kişisel menfaatler arasındaki ayrımdan uzaklaşılması; firmalar arasında yeterli rekabet ortamının bulunmaması vb.
Yine yolsuzluk ile eğitim ve ekonomik büyüme arasındaki ilişkiye bakıldığında kamu kaynaklarının etkinlik dışı kullanımı sonucu yeterli sayıda kişinin eğitilememesi ve dolayısıyla toplumsal gelişime yönelik olarak ortaya konulan maddi kaynaklara karşın yeterli ekonomik verimin alınamaması öne çıkan hususlardan sadece biri. Son olarak yolsuzluk, kara para aklama, vergi kaçırma vb. hususları da içine alan kanun dışı faaliyetlerle birlikte ekonomik büyümeye engel teşkil ediyor. Dolayısıyla OECD’nin bu son çalışmasının sonuçları itibarıyla da baktığımızda, yolsuzluğun ekonomik büyüme üzerindeki olumsuz etkilerinin çok boyutlu olarak düşünülmesi gerektiğini ifade ettiğimiz önermemiz sağlam temellere dayanıyor.
Sonuç olarak, dünya çapında yürütülen bütün çalışmalar ve sonuçları, makro ve mikro düzeyde etik değerlerin yalnızlaştırılmasına neden olan süreçler konusunda biraz daha ayrıntılı düşünmemiz ve söz konusu yalnızlaştırılmayı olabildiğince durdurmamız gerektiğine işaret ediyor. Yalnızlaştırılmış etik değerlerle, yolsuzlukla mücadelede ve bunun olumsuz sosyoekonomik etkilerini azaltmakta fazla yol kat edilemeyeceği çok açık. Dolayısıyla etik değerleri bir sistem dahilinde siyasi, ekonomik ve toplumsal bileşenleriyle destekler ve yalnızlaştırmazsak, gelecek nesillere daha yaşanır bir dünya bırakma şansımız oldukça yüksek. Siz ne dersiniz?
Yazı: Esra Lagro, CIRP Başkan Yardımcısı
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
G20 Brezilya bitti sıra Güney Afrika’da
İş Etiği ve Uyum Politikalarının Ticari Hayattaki Yeri ve Önemi
Sağlam Temeller Üstüne! Etik ve Uyumun Suistimalle Mücadeledeki Önemi
Gençlerden Geleceğe: Sürdürülebilirlik ve Etik Zirvesi Manifestoları