INmagazine

Vaatler ve Onları Yerine Getirebilmek

“Sürdürülebilirlik” kavramı özellikle son yıllarda dünyada ve ülkemizde, iş dünyasında en çok konuşulan konulardan biri haline geldi. “Bir yerde en çok ne konuşuluyorsa orada o yoktur.” derler. Şapkamızı önümüze koymamız gerekirse, sürdürülebilirlik vaatlerimizi yerine getirmek konusunda iş dünyası olarak maalesef bizim de durumumuz bu deyiştekinden çok farklı değil.

Daha yeşil, daha teknolojik, daha bilimsel ve daha sosyal ilerlemeci bir ekonomi için bugün sürdürülebilirlik hususunda, ülkeler gibi şirketler de vaatler konusunda âdeta birbirleriyle yarışıyor. Bununla beraber, bu vaatlerin ne kadar hayata geçirildiği ise bizi kocaman bir soru işaretine götürüyor. Elbette sürdürülebilirlik vaatleri çok değerli ve çok önemli ama iş dünyasında itibar, söz vermekten değil verdiğiniz sözü tutmaktan geçer. Çünkü insan söyledikleri değil yaptıklarıdır.

Malumunuz, her geçen gün daha fazla endişeye kapılmamıza neden olan bir dünyada yaşıyoruz. Sadece üç yıl önce yaşadığımız Covid-19 pandemisi ve beraberinde getirdiği sıkıntılı süreç devam ediyor. Bununla beraber küresel olarak çevre sorunları, iklim krizi, doğal kaynakların yok oluşu, insan hakları problemleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, adaletsizlik, gelir dağılımındaki problemler ve istihdam kaosu gibi pek çok konu da dünyanın hemen her ülkesinde alarm veriyor.

Belirsizlikler ve riskler daha önce hiç bu kadar etrafımızı sarmamıştı. Böyle bir dünyada yarının kazananları çevre, toplum ve yönetişim odaklı hedeflerini bugünden belirleyip uzun vadeli ve etik odaklı yatırım yapanlar olacak. ESG iklim kriziyle baş etmek, sosyal adaletsizliği ortadan kaldırmak ve şirketlerimize itibar kazandırmak için elbette tek başına bir sihirli değnek değil. Ancak bugün artık rekabet gücünü ve güveni korumanın yolu, sürdürülebilirlik ilkelerine uyumdan geçiyor.

Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de şirketlerimiz uzun ESG yolculuğunun henüz çok başında. Sürdürülebilirlik konusu bugün şirketler, yatırımcılar, tüketiciler, iş gücü ve ülkeler üzerinde giderek artan bir etkiye sahip. Yakın zamana kadar iş dünyası olarak “olmasında fayda var” diye kabul ettiğimiz bazı durumlar vardı: dijital dönüşüm gibi. 2020 yılında bir anda hayatımıza giren ve âdeta hayatın altını üstüne getiren pandemi, bize dijitalleşmenin öyle sadece “olmasında fayda var” diyebileceğimiz bir şey olmadığını gösterdi. Şirketler belki on yılda kat edecekleri teknolojik mesafeyi sadece birkaç ay içinde kat etmek zorunda kaldı.  Böylelikle teknolojiye ve dijital dönüşüme zamanında yatırım yapan şirketler ayakta kalırken, zamanında tedbirini almayanlar rekabette çok geride kaldı.

Kuyuyu susamadan önce kazmak gerekir. İleride bir gün pişmanlık içinde reaktif olmak yerine, bu konuda şimdiden proaktif olmak gerekiyor. Risklerin ve belirsizliklerin arttığı bu yeni çağa ayak uydurabilmek için, yeni Y ve Z kuşaklarının bizlerden beklentilerine doğru cevap verebilmek için, daha da önemlisi Türkiye’yi geleceğe güçlü bir şekilde hazırlamak için hepimizin bu konuda elini taşın altına koyması gerekiyor.

İş dünyası olarak bizler ESG’nin etkilerini şimdiden yakinen hissediyoruz. Artık daha fazla yatırımcı ESG konularında şirketlerimizin neler yaptığını ve ne yapmayı hedeflediğini soruyor. Bunun için kurumlarımızda her seviyede çalışanların katılacağı güçlü bir ESG hikayesi yaratmalı, insanları buna inandırmak ve vaatlerimizi hayata geçirmek için özellikle yönetim kurulları olarak bu işe sahip çıkmalıyız.

Yönetim kurullarının sürdürülebilirlik konusunu sahiplenmeleri çok önemli. Hepimiz şunu biliyoruz ki yakın zamana kadar şirketlerin değerlendirilmesinde ana gösterge, mali bilançolardı. Bugün ise durum bundan çok farklı. Bugün müşteriler, yatırımcılar, hissedarlar, pay sahipleri ve elbette toplum artık finansal verilerden daha fazlasıyla ilgileniyor. Yalnızca finansal raporlar, eskisi gibi, tek başına prim yapmıyor. Paydaşların ekolojik denge, sürdürülebilir çevre ve toplumsal adalet alanında sosyal farkındalığı artık bir hayli yüksek. Şirketlerin sadece finansal karnelerine bakarak yapılan yatırımlar mazide kaldı.

Sürdürülebilir bir geleceğin her şeyden daha önemli olduğu bu çağda, yatırımların geleceği kökünden değişiyor. Bu değişim, son yıllarda sürdürülebilirlik perspektifinin şirketlerin strateji ve iş modellerine gittikçe yerleşmesi ve aranan bir kriter olarak değerlendirilmesiyle hız kazandı. Günümüzün yatırımcıları, şirketlerin kârlılıkları ile beraber sürdürülebilir bir büyüme ve gelişme için sosyal, çevresel ve yönetişim alanlarındaki karnelerini de inceliyor. Kârlılık elbette her daim çok önemli ancak bunun yanı sıra şirketlerin adil olması, toplumsal fayda yaklaşımı, çevreye duyarlılığı ve sürdürebilirliği benimsemesi de çalışanların, iş ortaklarının ve yatırımcıların giderek daha fazla önem verdiği konular arasında yer alıyor.

Bizim ülkemizde eski köye yeni âdet getirilmesi çok istenen bir durum değildir. Ancak bugün eski köye yeni âdet getirilmesini zorunlu kılan koşullarla karşı karşıya olduğumuz da bir gerçek. İklim değişikliğini, ekonomik ve toplumsal sorunları yaratan eski düzenin çözüm bulma konusundaki yetersizliği bizleri yeni çözüm yolları aramaya yönlendiriyor. Bugün küresel araştırma raporları da gösteriyor ki ESG’yi tüm stratejik iş süreçlerine ve karar alma mekanizmalarına dahil eden şirketlerin operasyonları sürdürülebilir hale geliyor. Bu şirketlerin finansal performansları iyileşiyor, yatırımcı çekme potansiyeli, müşteri sadakatleri artıyor ve günün sonunda itibarları yükseliyor.

Giderek daha fazla şirket sağlam sürdürülebilirlik taahhütlerinde bulunuyor. En büyük iki bin halka açık şirketin 700’ünden fazlası “net sıfır” taahhüdünde bulundu. FTSE 100’den 59 şirket 2050’ye kadar “net sıfır emisyon” taahhüdünde bulundu. S&P 500 şirketlerinin üçte ikisi bir tür emisyon azaltma hedefi belirledi.

Böyle kritik bir gündem olan ESG konusunda gerek ülkeler gerek kurumlar gerek bireyler olarak hepimiz bir sürü vaatte bulunuyoruz. Vaatte bulunan çok ama bunları hayata geçirmek için çabalayan maalesef o kadar çok değil. Çözümün bir parçası olmak için vaatlerin ötesinde, gerçekçi adımları hayata geçirmemiz gerekiyor.

Unutmayalım ki yapmadığımız atışların %100’ünü kaçırırız.

Bizler, hemen her yeni düşünceyi derhal söylemimize alıyor fakat maalesef eyleme geçirmiyoruz. Oysa eyleme geçmeyen farkındalık, pişmanlıktır. Elbette insanın önce fikirleri değişir ama hayatımızı da alışkanlıklarımız yönetir. Sürdürülebilirlik de kurumlarımızda gelip geçici bir moda olarak düşünülmemeli, bir alışkanlık haline getirilmelidir. Bugün sürdürülebilir kalkınma, Türkiye için artık tercihe kalmış bir seçim değildir. Güçlü bir gelecek için bugün sürdürülebilirlik tek yoldur.

ESG bugün iş dünyası için bir alarmdır. Gelecekte var olmak için harekete geçmemiz adına bir acil durum ve eylem çağrısıdır. Sürdürülebilirlik vizyonumuzu hayata geçirmek için şu beş stratejik adımı atabiliriz:

  1. Şirketlerimizde konuyu yönetim kurulu düzeyinde benimsemek ve sürece tüm liderlik ekibini dahil etmek,
  2. Sürdürülebilirlik inisiyatifleri için ortak bir dil oluşturmak,
  3. Kurum genelinde bir vizyon ve hedefler belirlemek,
  4. Bu hedeflere ulaşmak için gereken stratejik seçimleri netleştirmek,
  5. Ve elbette bu konuda eğitime sürekli olarak yatırım yapmak.

Bugün rekabette zirvede olan kurumların en az yarısı, sadece 5-10 yıl sonra bugünkü konumlarını koruyamayacak. Koruyanlar, sürdürülebilirlik kavramının içeriğini gerçekten özümsemiş ve bunu iş yaşamına aktarmış kurumlar olacak.

 

Makalenin Devamı İçin >>>

 


 

Yazı: Erol Bilecik – Index Grup Yönetim Kurulu Başkanı

Kaynak: INmagazine 32. Sayı

Diğer Sayıları İçin: INmagazine

Not: Makalelerdeki Görüş Ve Yorumlar Yazar Veya Yazarlara Ait Olup , Etik Ve İtibar Derneği’nin Konu Ile Ilgili Düşüncelerini Yansıtmamaktadır.