Etik olmak özet olarak “doğru bir birey olmak” şeklinde nitelendirilebilir. Bu kapsamda dürüst olmak, adil olmak, etrafındakilere zarar vermemek ve kurallara (kanuni, sosyal, evrensel vs.) uymak etik bir birey olmanın temelleridir.
Bu yazıda, bireysel seviyenin ötesinde, etik konsepti şirketler ve ticari işletmeler seviyesinde incelenerek etiğin iş hayatındaki yansıması olan İş Etiğinin ve de (bir ticari işletme bakımından yukarıda saymış olduğum, etik olmak için sahip olunması gereken özellikler arasındaki) kurallara uyum açısından gerekli çalışmaları içeren Uyum Politikalarının bu işletmelerin faaliyetleri kapsamındaki yeri ve önemi üzerinde durulacaktır. İş Etiği, bir kuruluştaki bireyin eylemlerini ve davranışlarını yöneten çağdaş organizasyon standartları, ilkeleri, değer kümeleri ve normlarını ifade eder. Bu normlar hem şirketten şirkete değişiklik gösterebilen kuralları hem de her şirket veya işletmenin uyması beklenen standartları ifade edebilmektedir.
İş Hayatında Doğru Olan
Bir ticari işletmenin doğru yolda ilerlemesi elbette üst yönetimin karakteristik özellikleri ile yakından ilişkilidir. Fakat bu durum, doğru olan eylemlerin bireyler için farklılık göstereceği anlamına gelmez. Doğru olmayanı yapan kişiler de (bazı dış faktörler ve motivasyonların etkisi altında olarak hareket etmek ile birlikte) aslında yaptıkları veya yapmayı planladıkları eylemlerin doğru olmadığı hakkında zihinlerinde bir kanı taşırlar. Bu açıdan şüphesiz ki aklın yolu birdir ve ticari hayatta karşımıza çıkan pek çok durumda aslında zihinlerimizin bize vermek istediği mesajların dikkate alınması, doğru olandan şaşılmaması gerekmektedir. Örneğin, şirket üst yetkililerince hukuk veya uyum departmanına bir husus danışılırken “Bu konuda yazılı olarak görüşünü sormak istemedim” gibi mesajlarla ya da işletmeler arasında dönen bir müzakere aşamasında kurallara uygun düşmeyecek bir teklifin yapılması hâlinde “Bu teklifi yazılı olarak iletemeyiz” gibi ifadelerle karşılaşılmaktadır. Bu örneklerdeki bireyler aslında zihinlerinde tasarladıkları fiillerin doğru olmadığının farkındadır; fakat bu tarz işlemler ile ilgili süreçlerin yine de ilerletilmesi pratikte sık sık söz konusu olabilmektedir. Burada önemli olan ve yapılması gereken, zihnin çaldığı kırmızı alarmları değerlendirirken kendimize daha dikkatli hareket etmek, yazılı delil bırakmamak gibi dersler çıkarmak yerine, bu tasarlanan eylemlerin fiiliyata geçirilmesinin doğru olmayacağı gerçeğinin fark ve kabul edilmesi sonucuna varmaktır.
Konuya kuş bakışı yaklaşan bu yazımda, iş hayatında hangi davranışların doğru hangilerinin yanlış olduğunu tek tek saymak yerine, bu hususları Mustafa Kemal Atatürk’ün “İnsanlar daima yüksek, temiz, kutsal amaçlara yürümelidirler. Bu hareket şeklidir ki insan olanın vicdanını, beynini ve bütün insani kavramını tatmin eder. Bu şekilde yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa yükselirler ve bu hareket şekli kesinlikle açık olur. Çünkü alnı açık, beyni açık, kalp ve vicdanı açık insanlar tarafından yönetilen toplumlar ancak bu anlamda hareketlerin izleyicisi olurlar.” sözüyle özetleyerek konunun ciddiyet ve hassasiyetini ortaya koymak isterim. Önemine binaen tekraren belirtmek gerekir ki hangi eylemlerin özünde doğru ve temiz sayıldığının bireylere göre değişiklik göstermediği varsayımının benimsemesi, ticari hayatta iş etiğinin temin edilmesi için elzemdir. Etiğin subjektifliğini savunacak görüşlerin bu konunun değerlendirilmesinde kullanılması, bahsetmekte olduğum iş etiği konseptinin oluşması için bir engel teşkil edecektir.
Ticari Hayatta Uyum Politikaları
Ticari hayattaki “uyum” pek çok farklı alanda şirketlerin karşılarına çıkmaktadır. Bu kapsamda şirketlerin Rekabet Hukuku, Kişisel Verilerin Korunması Mevzuatları, İş Sağlığı ve Güvenliği Kuralları, Sürdürülebilirlik, Yolsuzlukla Mücadele, İhracat ve İthalat Yasakları ve Düzenlemeleri gibi çeşitli konularda uygulanmakta olan uyum politikalarına sahip olmaları, sayılan kurallar ve ilgili kurumlar tarafından beklenmektedir. Örneğin Rekabet Kurulu, Kişisel Verileri Koruma Kurulu, Sosyal Güvenlik Kurumu, Yeşil Mutabakat’ın uygulanması için Avrupa Komisyonu ve T.C. Ticaret Bakanlığı, Mali Suçları Araştırma Kurulu şirketlerin yukarıda sayılan kurallar çerçevesinde hareket edip etmediklerini inceleyen, faaliyetlerinin kurallara uygun olmasını bekleyen, aksi hâlde de gerekli ceza ve yaptırımları uygulayan kuruluşlardır. Örneklendirmek adına ifade edecek olursak şirketlerin rekabeti sınırlayıcı veya zedeleyici, kartelleşmeye, başka şirketlerin ticari sırlarını elde etmeye ya da çalışanların başka iş yerlerinde çalışmaya başlamalarını engellemeye yönelik faaliyetlerde bulunmaması, bu tarz uygulamaların çerçevelerinin şirket içi rekabet uyum politikaları ile çizilmesi ve tatbik edilmesi gereklidir. Bir başka örnek olarak ise şirketlerin kişisel verilerin işlenmesi, saklanması ve imha edilmesine yönelik ilgili mevzuat ve Kurulun uygulamaları ile aynı doğrultuda bulundurması gereken kişisel veri politikaları verilebilir. Bu tarz politikalar kapsamında, şirketler kişisel verilere yönelik faaliyetlerini mevzuata uygun olarak gerçekleştirip mevzuatın değişmesi hâlinde de kural ve uygulamalarını güncel mevzuata göre uyarlamalıdır.
Yolsuzlukla mücadele gibi haksız ekonomik getiriye yönelik kurallar başta olmak üzere, bu normlara aykırı işlemler (en önce ticari işletmelerin yöneticilerine olan getirileri bakımından), doğru olan yol ve yöntemlere kıyasla şirketler açısından daha “kârlı” sonuçlar doğurabileceği izlenimi verebilmektedir. Lakin yukarıda izah etmiş olduğum örnekleri hatırlatarak ifade etmeliyim ki aklın yolu birdir ve bireylerin algıları doğrudan ne kadar sapmış olursa olsun zihinleri refleks olarak, yaptıkları fiilin doğru olmadığına dair işaretler verecektir. Konuyu yine örneklendirerek ilerletmek adına, karşımıza hem ticari hem kişisel hayatlarımızda çıkan “gerçek olamayacak kadar iyi” diye nitelendirildiğini gördüğümüz teklifleri ele alalım. Bu kanı da aslında zihinlerin düşünce sahiplerine önden ilettiği bir kırmızı alarm niteliğindedir; teklifin gerçek olmadığını ya da başka bir deyişle, içinde onlarla paylaşılmayan bir pürüz, bir yanlışlık olabileceğini zihin kendiliğinden fark etmektedir. Unutmamak gerekir ki zaten mantık kuralları uyarınca “gerçek olamayacak kadar iyi” diye bir nitelendirme yapılamaz; bir olgu ya gerçek değildir ya da sonuca gerçeklik katan ek bir bilgi, detay bulunmalıdır. Konuya bağlamak adına, yukarıda saymış olduğum pek çok farklı alanda ticari işletmelerin kurallar ve uygulamalar ile uyum içerisinde olması da esasen tüm detaylarıyla gerçek ve adil (iyilik açısından ise, gerçekler çerçevesinde olabildiği kadar iyi) tekliflerin ticari hayatta tek başlarına, yanlış yollar ve seçeneklerden ari bir şekilde var olması sonucunu doğuracaktır. Mesela daha çok kâr elde etmek için işçilerin haklarına yönelik bazı masraflardan kaçınan, doğanın kirletilmesine göz yuman, tabi olduğu ülkenin itibarını, gerçekleştireceği yasaklanmış faaliyetler ile riske atan ticari işletmelerin bu kârlı “gerçek olamayacak kadar iyi” fırsatlarının aslında zaten gerçek olmadığını söyleyebiliriz. Nitekim bu girişimlerin arka planlarında yerel ve evrensel kuralları hiçe sayan uygulamalar yatmaktadır.
Ticari faaliyetlerin uyum politikaları ile ahenk içerisinde gerçekleştirilmesi gerektiğinden yola çıkarak bu ahenge aykırı davranışların ilgili kurumlar tarafından cezalandırılacağı sonucuna ulaşılsa da esasen bu yükümlülüklerin ticari işletmelerin kendilerine layık gördükleri yüksek, temiz, kutsal karakter kapsamında yerine getirilmesi esastır. Ticari hayatta bu kültürün her işletme için sağlam temeller üzerine oturtulması gerekmektedir. Uyum içerisinde olunması gereken kurallar; ülke içerisindeki ticari rekabet ve ekonominin, şahısların kişisel verilerinin ve çalışma koşullarının, işletmenin tabi olduğu ülkenin uluslararası arenadaki konumunun, itibarının ve çevrenin korunmasını amaçlamaktadır. Bu tarz değerlerin korunması, ilgili kurumlarca yaptırıma tabi kurallar olmasa dahi, her ticari işletme tarafından daima amaç edinilmelidir. Bilinmelidir ki aksi uygulamalar insan haklarına, basiretli bir tacir olmanın getirdiği karakter yapısına, şirketlerin ana vatanının prestijine ve hatta yaşadığımız dünyanın doğal çevresine saygısızlık teşkil edecektir.
Yazı: Ufuk Söğüt – Toros Tarım, Şirket Avukatı
Kaynak: INmagazine 35. Sayı
Diğer Sayıları İçin: INmagazine
Not: Makalelerdeki Görüş Ve Yorumlar Yazar Veya Yazarlara Ait Olup , Etik Ve İtibar Derneği’nin Konu Ile Ilgili Düşüncelerini Yansıtmamaktadır.