İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 1. Maddesi “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğar” demektedir. Ne yazık ki bu bildirinin kabulünden bugüne kadar 76 yıl geçmesine rağmen, bu beyannamenin sayısız insana özgürlük ve adalet getirmesinin yanında hala varılmak istenen noktadan çok uzakta olduğumuzu söylemek çok da yanlış olmaz. Bugün bu yazının konusu olan Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü de aslında bu idealin özümsenmesi ve korunmasındaki ortak sorumluluklarımızı hatırlatmayı amaçlar niteliktedir.
Sizleri biraz bugünün nasıl ilan edildiğine götürmek istiyorum. “Apartheid” kelimesini daha önce duymuş muydunuz?
“Apartheid” Afrika dilinde ayrılık demek ve Güney Afirka’da bir dönem resmi devlet politikası olarak iktidarda bulunan Ulusal Parti hükümeti tarafından uygulanan beyaz ırkın diğer ırklardan üstün olduğunu savunan, sistematik ırkçılığa yönelik yasalar çıkararak ayrımcılığı savunan rejimin de adı.
Bu bahsettiğimiz dönem bundan çok da eski zamanlara dayanmıyor. 60 yıl öncesine kadar Afrika’da beyaz ırktan olmayan vatandaşlar devletin sağladığı sağlık ve eğitim gibi en temel haklardan “beyaz ırk”ın faydalandığı şekilde faydalanamıyordu. Hatta öyle ki ülke içerisinde ırklara göre iç pasaport verilmesi sistemini destekleyen bir yasa vardı. Bu sistem ırkları ayırmakla kalmıyor siyahileri de kendi içinde bölüyor ve ülke içinde serbest dolaşmalarını engelliyordu. Öyle ki, toplu taşıma araçları bile ten rengine dayanan ırksal ayrıma göre hizmet veriyordu. 1960 yılında bunu barışçıl şekilde protesto eden 69 kişi Güney Afrika’nın Sharpville kentinde öldürüldü.
Bu olay ırkçılığa karşı verilen mücadelenin simgesel olaylarından biridir ve Sharpville katliamı ırkçılığın her türlüsüne karşı uluslararası toplumu harekete geçirmeyi hedefleyen günün belirlenmesinde diğer birçok talihsiz olaya ek olarak önemli bir rol oynamış ve bu günü hatırlatması için 6 yıl sonra katliamın gerçekleştiği 21 Mart Birleşmiş Milletler tarafından Uluslararası Irk Ayrımı ile Mücadele Günü ilan edilmiştir.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edilen ve Türkiye’nin de 13.10.1972 tarihinde imzacısı olduğu Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 1’inci maddesinde ırk ayrımcılığı; “siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel veya toplumsal yaşamın herhangi bir alanında, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını, uygulanmasını, bu hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ortadan kaldırmak veya zayıflatmak amacına ya da etkisine yönelik, ırk, renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrım, dışlama, kısıtlamaya da tercih anlamındadır” şeklinde tanımlanmıştır. Sözleşme kapsamında yalnızca doğrudan ırka dayalı ayrımcılık değil; renk, soy ya da ulusal veya etnik kökene dayalı her türlü ayrımcılık yasaklanmıştır.
Irkçılık, insanlık tarihi boyunca toplumların temel yapısını olumsuz yönde etkileyen, eşitsizliklere ve adaletsizliklere neden olan bir sorundur. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından ilan edilen bu özel gün , ırkçılığın her türlüsüne karşı uluslararası toplumu harekete geçirmeyi hedefler.
Irkçılıkla mücadele sadece toplumların değil bireylerin de sorumluluğundadır. Ve burada önemli olan aslında ayrımcılığa maruz kalsın ya da kalmasın tüm bireylerin bu sorumluluğu hissedebilmesidir. Bir kişinin “ben ırkçılık olduğuna inanmıyorum, ben hiç deneyimlemedim” demesi, kendisini tüm tarihsel ve güncel gelişmelerden soyutladığını, farkındalığının hiç olmadığını gösteren bir işarettir. Bu farkındalığın yaratılması ve geliştirilmesi için devletler tarafından geliştirilen ve taraf olunan anlaşmaların yanı sra bu anlaşmalarının uygulanması için gerekli düzenlemelerin de yapılması oldukça önemlidir. Öyle ki eğitim programlarının önyargıları kırmak, empati yeteneğini geliştirmek ve çeşitliliği kucaklamak adına gözden geçirilmesi bu farkındalığın bireylere erken dönemde yerleştirilmesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Aynı şekilde eğitim hayatından sonra devam ettiğimiz iş hayatında da kurum ve kuruluşların ırkçılığa karşı net bir duruşlarının olması toplumsal değişimi teşvik etmede önemli bir rol oynamaktadır.
Şirketlerin ırkçı söylem ve davranışlara karşı durmak için çalışanlarını bilinçlendirme ve çeşitliliği destekleyici tutumlarını bir şirket bilinci haline getirecek şekilde politikalarını yazmaları ve uygulamaya koymaları çok önemlidir. Yapılan araştırmalara bakıldığında, şirket içi eşitlik ve eşitlikçi söylem çalışmalarının, çalışanların performansında olumlu yönde etki ettiği ve dolaylı yoldan şirketlerin yıl sonu kar oranlarının arttığı görülmektedir.
Irkçılıkla Mücadele Günü, bireysel, kurumsal ve toplumsal olarak bize bu konudaki düşüncelerimizi, sözlerimizi ve taahhütlerimizi yeniden gözden geçirmemiz için bir fırsat sunuyor. Umarım bu 21 Mart’ta bu özel günde ırkçılıkla mücadele için önyargıları kırmanın, eşitliği savunmanın ve her bireyin insan haklarına saygı duymanın önemini hatırlar ve sadece bir güne sıkıştıralamayacak kadar önemli olan bu konunun gerçek ve süregelen bir çaba gerektirdiğini ve bu nedenle her daim bu sürecin içerisinde var olmamız gerektiğini anımsamamızı sağlar.
Yazı: Duygu İnce Yılmaz – Reckitt Hygiene
Not: Makalelerdeki Görüş Ve Yorumlar Yazar Veya Yazarlara Ait Olup , Etik Ve İtibar Derneği’nin Konu Ile Ilgili Düşüncelerini Yansıtmamaktadır.