27.07.2020 tarihinde pazarlardanhaberler sitesinde yayınlanan, Ali Ilıcak’ın Fikret Sebilcioğlu ile WireCard Skandalı konusundaki söyleşisini paylaşıyoruz
Sebilcioğlu: Bağımsız denetçilerin mevcut yaklaşımlarıyla şirketlerdeki suistimalleri tespit etmeleri zor
Wirecard Skandalının peşini bırakmıyoruz. İşin biraz magazinini biraz da ekonomi politiğini daha önce yazmıştım. Daha sonra Dr. Muzaffer Eroğlu ile kurumsal yönetim başta olmak üzere konuyu hukuki açıdan tartışmıştık. Bu sefer de Cerebra CPAs & Advisors yönetici ortağı Fikret Sebilcioğlu (SMMM, CFE, TRACE Anti-Bribery Specialist) ile olayın suistimal incelemeleri ve bağımsız denetim ile ilişkili yönlerini konuşacağız. Uzmanını bulmuşken soracak çok sorum var, sonuna kadar okumanızı dilerim.
Fikret Sebilcioğlu, muhasebe, finansal raporlama, iç kontrol sistemi, iç denetim, adli muhasebe ve suistimal denetimleri ile uyum programları konularında 25 yıldan daha fazla tecrübeye sahip. Cerebra’da, beyaz yakalı suistimalleri, varlıkların kötüye kullanılması, rüşvet, fatura komisyonları (kickback), finansal tablo suistimalleri, Foreign Corrupt Practices Act and UK Bribery Act kanunlarına uyum ile karmaşık adli muhasebe alanlarında hizmet veriyorlar. Fikret, daha önce 15 yıl PwC İstanbul ve Rotterdam ofislerinde bağımsız denetim projelerinde çalıştı. Halihaızrda Etik ve İtibar Derneği’nin (TEID) ve Transparency International Türkiye’nin (Uluslararası Şeffaflık Derneği) Yönetim Kurulu Üyesi, ACFE (Association of Certified Fraud Examiners) Türkiye’nin Danışma Kurulu üyesi.
Ali: Fikret Merhaba. Wirecard Skandalı senin gibi, şirketlerde suistimal incelemelerinde uzmanlaşmış; şeffaflıkla ve etikle ilgili sivil toplum kuruluşlarında aktif çalışan birisinin yıllardır birçok platformda bıkıp usanmadan dikkat çektiği meseleleri yeniden gündeme getirdi. Bu vakada şirket yönetiminin tepesindeki CEO Markus Braun ve COO Jan Marsalek’in en başından beri niyeti bozuk bir biçimde hareket ettiklerini düşünüyorum. Braun gözaltına alınıp kefaletle salındı, iki gün önce yine göz altına alındı. Marsalek ise firarda, Beyaz Rusya veya Rusya’da olduğu düşünülüyor. Şirketin tepe yöneticileri böyle bir suistimal niyetine sahip olduğunda, onları bundan alıkoymak mümkün mü? Yoksa “akacak kan damarda durmaz” mı demeli?
Fikret: Merhaba Ali. Öncelikle bu söyleşi için teşekkür ederim. Tepe yönetici niyeti bozduysa o kan muhakkak akar. Bunun iki temel nedeni var (1) etik ve uyum ortamı ağırlıklı olarak kurumsal yönetişimin başındaki kişiler tarafından şekillendiriliyor. Niyeti kötü olan yöneticiler zaten bu ortamı istedikleri gibi tasarlıyor ve çalışanlarını buna uygun belirliyor. Bunun sonucunda iş kararlarını istedikleri gibi verebiliyor. (2) Şirkette çok iyi tasarlanmış ve çalışan iç kontroller olsa dahi tepe yöneticiler bu kontrollerin nerede ve ne amaçla çalıştığını biliyor ve bu kontrolleri kolaylıkla aşabiliyorlar. Kısaca “balık baştan kokarsa” kurtuluş yok.
En büyük suistimaller şirket hissedarları veya tepe yöneticiler tarafından yapılıyor.
Wirecard skandalı oldukça karmaşık bir suistimal vakası gibi görünüyor. Financial Times’ın (FT) ihbarcıdan aldığı bilgileri okuduğumda odağında mali tablo suistimalleri olan ancak başka suistimal türlerini de içeren çok boyutlu bir vaka olduğunu anlıyorum. Benim de üyesi olduğum ACFE’nin (Uluslararası Suistimal İnceleme Uzmanları Birliği) Nisan 2020’de yayınladığı araştırmaya göre suistimal türleri içinde potansiyel kaybın en yüksek olduğu suistimal türü “mali tablo suistimalleri”. Diğer bir bulguya göre ise finansal kaybın en yüksek olduğu suistimaller şirket hissedarları veya tepe yöneticiler tarafından yapılıyor. Kısaca Wirecard vakası bildiklerimiz ile çok paralel.
Ali: Wirecard olayını nasıl sınıflandırırsın? Yolsuzluk mu? Suistimal mi? Yoksa ileride evil corporation örneği olarak mı anlatırsın bu vakayı?
Fikret: Çalışan suismallerini üç ana kategoride ele alıyoruz: (a) yolsukluk (rüşvet, çıkar çatışması, ihaleye fesat karıştırma, ekonomik zorlama) (b) varlıkların kötüye kullanılması (hırsızlık gibi) ve (c) mali tablo suistimalleri (gider ve gelirle oynayarak güzel bir dünya yaratmak gibi). Wirecard skandalı ağırlıklı mali tablo suiistimali gibi görünüyor. Zira ana bulgu olarak 1.9 milyar Avro tutarında bilançonun varlık kısmında banka hesaplarında görünen ama gerçekte olmayan bir nakitten bahsediyoruz.
Ancak FT’nin açıkladığı bilgileri okuduğumda mali tablo suistimalleri yapılırken Wirecard yönetiminin fazlaca üçüncü taraf kullandığını anlıyorum. Üçüncü taraf riskleri suistimal dünyasının yeni fenomeni. Her zaman önemliydi ama artık hangi vakaya baksak arkasında mağdur şirketteki suistimalci ve onunla işbirliği yapan çürük üçüncü taraflar görüyoruz. FCPA’in (ABD Rüşvetin Önlenmesi ve Yabancı Ülkelerde Yolsuzluk Yasası) top ten vakasının tamamı üçüncü taraflar aracılığı ile yapılan suistimalleri içeriyor. Wirecard vakası deşildikçe üçüncü taraflar üzerinden hem varlıkların kötüye kullanıldığını hem de yolsuzluk ve rüşvet suistimallerini görebiliriz. Unutmayalım hiçbir üçüncü taraf kendi komisyonunu almadan suistimalin bir parçası olmaz.
Ali: O zaman, inceleme ilerledikçe suiistimalin gerçekleşmesi için anahtar rol oynayan bu üçüncü taraflarınadlarını da duyacağız. Halka açık şirketlerin suiistimaller karşısındaki durumu özellikle ilgimi çekiyor. Tanımı gereği halka açık şirketlerin hissedarlarının içinde yönetimde hiçbir söz sahibi olmayan birçok hissedar var. Bu hissedarların çıkarlarının korunması için yasalar bir seri önlem getiriyor. Yetmiyor, her bir skandaldan sonra yenileri geliyor. Senin bağımsız denetim geçmişin de var. Bize biraz açıklar mısın, bağımsız denetimden bu noktada beklenen nedir? Bağımsız denetim bu beklentileri yerine getirebilir mi?
Skandalların olduğu şirketlerde görünürde mükemmel denebilecek kurumsal yönetim uygulamaları var(dı)
Fikret: Kurumsal yönetim kavramı ve araçları da zaten senin bahsettiğin bu ihtiyaçtan ortaya çıktı. Enron Skandalında da olduğu gibi esasında şirketin sahibi olmayan (C seviyesi) yöneticiler sanki sahibiymiş gibi davranabildi ve asimetrik bilgi ile hissedarları aldattı. İşin tuhaf tarafı bu skandalları yaşadığımız şirketlerde görünürde mükemmel denebilecek kurumsal yönetim uygulamaları var. Ancak mekanizma bir yerlerde aksıyor.
Konuyu daha iyi yorumlamak adına kısa teknik bir bilgi: Şirketler kendini 3 organla savunuyor: (1) Üst düzey yönetim ve operasyon yöneticileri (2) destek birimleri (risk, uyum, finansal kontrol gibi) (3) iç denetim. Yönetim kurulu ve komiteleri üst düzey gözetim rollerinden dolayı savunma hattı olarak görülmüyor. Bir de dış iki organ var gözetim yapan: (1) bağımsız dış denetçiler (2) düzenleyiciler.
Ali: Şimdi biraz genelden özele doğru ilerleyelim. Wirecard’ın denetçisi EY (eski adıyla Ernst&Young), 2009’dan 2019 yılına kadar şirketin defterlerini onaylamıştı. Financial Times gazetesi, şirketteki bir suiistimalin üzerinin örtüldüğüne dair Ocak 2019 tarihli haberi sonrasında Wirecard’ın sonunu getiren süreç başladı. Yatırımcıları yatıştırmak için CEO Markus Braun, bir zamanlar kendisinin de danışman olarak çalıştığı KPMG’den özel bir denetim yapmasını istedi. Belki biraz da bunun sonucunda EY 2019 mali raporlarını onaylayamadı. İçeride birbirine rakip iki ayrı firmanın denetim yapıyor olması, denetçileri şüphesiz daha dikkatli olmaya sevk etmiştir.
EY’nin -en azından 2018 yılı için olduğunu biliyoruz- olmayan banka hesaplarını varmış gibi saymasını neye bağlıyorsun? EY artık sona gelindiğinde kendisini “karmaşık bir suistimal vakası ile karşı karşıyaydık, kandırıldık” mealinde bir açıklamayla savundu. Denetim şirketlerinin bu tip olaylarda sorumluluğu nereye kadardır? “Kandırıldık, Allah affetsin” diyerek işin içinden çıkabiliyorlar mı?
Banka teyit mektubuna ilişkin denetim prosedürü bağımsız denetimin ABC’lerinden biridir.
Fikret: Wirecard’ın bağımsız denetçisi olan EY’ın bu vakadaki ihmaline istinaden sorduğun soruya iki açıdan cevap vermek durumdayım. Birincisi: Wirecard skandalında EY ile ilgili yaşanan konu bağımsız denetçinin spesifik bir suistimal risklerine ilişkin yetersiz denetim prosedürü uygulaması değil. EY 3 yıl üst üste sözde banka hesabının olduğu söylenen bankaya direkt banka teyit mektubu göndermiyor ve doğal olarak da bu bakiyeleri bağımsız bir şekilde doğrulamıyor. Bunun yerine bakiyeyi direkt Wirecard yönetiminden ve üçüncü taraflardan aldığı ekran görüntüleri ve diğer dokümanlar ile teyit ediyor. Bu şaka değil! Banka teyit mektubuna ilişkin denetim prosedürü bağımsız denetimin ABC’lerinden biridir. Asistan denetçiyken bize ilk bunu öğretmişlerdi. Bu nedenle bahsi geçen denetim eksikliği olağanüstü bir hata ve aymazlık gibi görünüyor.
EY “çok karmaşık bir suistimal vakası ile karşı karşıya olduklarını” söylemiş, ki bence de bu doğru, ama en karmaşık suistimallerin dahi ilk tespiti çok basit profesyonel şüphecilik ile ortaya çıkabiliyor. Örneğin EY banka bakiyelerini teyit etmeye kalksa ve banka da “bende bu bakiyeler yok” dese çok karmaşık bir suistimal çok önceden tespit edilmiş olacaktı. Ayrıca bizdeki gibi bir “kandırılma” müessesesinin Almanya’da olduğunu sanmıyorum. EY’ın bu konuda bir ihmali varsa, ki var görünüyor, düzenleyici otoriteler cezasını kesecektir.
Ayrıca ilgili EY ortaklarının da yönetim ile ilişkileri değerlendirilmeli. EY 10 senedir Wirecard’ı denetliyor ve eminim alınan denetim ücreti oldukça yüksektir. Diğer taraftan da uzun bir süredir Wirecard ile ilgili ortaya atılan gerçek veya asılsız iddialar karşısında denetim riskinin çok yüksek olması ve bu nedenle EY’ın normal şartlara göre daha fazla güvence alacak denetim çalışmaları yapmaları gerekirdi.
“Big 4”
Ali: Sence Enron Skandalı sonrasında şirketin denetçisi Arthur Andersen’ın ruhsatını iade ederek dağılması gibi bir sonuç burada da görülür mü?
Fikret: Finansal kayıp en azından şu anda 1.9 milyar Avro. Bu konu EY açısından nereye evrilir göreceğiz ama bana Big 4’un [Küresel çapta faaliyet gösteren en büyük 4 denetim şirketi] Big 3’ye düşmesi çok olası görünmüyor. Başka bişeyler olacak.
Ali: Denetim şirketleri mesleki sorumluluk sigortası yaptırılar mı?
Fikret: EY’ın mesleki sorumluluk sigortası muhakkak vardır, ama bu tarz sigortanın tazminat ödemesi oldukça sıkıntılı olabilir. Zarar, ihmal kaynaklı ise tazminat ödenmeyebilir. Teknik bir konu, ama eminim sigorta şirketi de detaylı bir inceleme yapacaktır.
Şimdi, bağımsız denetimle ilgili bu sorduklarını toparlayarak zurnanın zırt dediği yere gelelim. Bağımsız denetimin suistimallerin tespitine ilişkin sorumluluğu konusu oldukça hassas bir konu. “Bağımsız Denetim Standardı 240 – Finansal Tabloların Bağımsız Denetiminde Bağımsız Denetçinin Hileye İlişkin Sorumlulukları” isimli bir bağımsız denetim standardı var. Bağımsız denetimler buna göre yapılmalı. Bağımsız denetçi görüş sayfasında da “finansal tabloların hata veya hile kaynaklı önemli yanlışlıklar içerip içermediğine lişkin makul güvence veririz” der. Ben buradan standart uygulanarak hile kaynaklı önemli yanlışlıkların tespit edilebilmesi gerektiğini anlıyorum. Diğer bir deyişle denetçi önemli bir hileyi tespit edemediyse bir anlamda raporunda hata yapmış demektir.
Bağımsız denetim sürecinde tespit edilmiş suistimal oranı: %4. Bu, rastlantı ile ortaya çıkandan bile daha düşük.
Şimdi düşündürücü bir istatistik veriyorum. ACFE’nin son raporuna göre araştırmaya konu 2,504 vakanın %43’ü ihbarlar, %15’i iç denetim, %12’si yönetim incelemesi, %5’i rastlantı ile tespit edilmiş. Sizce bağımsız denetim sürecinde yüzde kaç tespit edilmiş olabilir? Sadece %4. Bu oran rastlantı ile ortaya çıkan orandan dahi daha düşük. Bence bağımsız denetçilerin mevcut yaklaşımlarıyla suistimallerden kaynaklı önemli yanlışlıkları tespit etmeleri oldukça zor, zaten araştırma da bunu gösteriyor. O zaman daha etkin bir denetim olmalı. Daha çok ve daha zorlayıcı soru soran, cesur, “ben sadece bana verilenlere bakarım” demeyen, şüpheci bir denetim mesela. Daha etkin denetim, hem yetkinlik hem zaman demek. Bu da daha yüksek denetim ücreti demek.
Ali: Şirketin kendi kendisini denetlemesi, kontrol etmesi ne kapsamda gerçekleşiyor? İç kontrol süreçleri, örneğimizdeki gibi bir yönetim suiistimalini ortaya çıkarması mümkün olur muydu? CEO’nun iç kontrolleri hasır altı etmesi günümüzde belki zor olabilir ama manipüle etmesi söz konusu olmaz mı?
Fikret: Şirketler dürüstlük çerçevesinde kar etmek ve para kazanmak için üretim ve hizmet satarlar. Kurumlar devamlılıklarını sağlamak için risklerini yönetmek ve varlıklarını korumak amacıyla bir anlamda bir savunma sistemi kurar. İşte bu mekanizma “iç kontrol sistemi” olarak adlandırılıyor. İç kontrol sistemi geniş bir çerçeve ve birbiri ile uyumlu çalışması beklenen 5 element bileşenden oluşur: kontrol ortamı, risk değerlendirme, kontrol faaliyetleri, bilgi ve iletişim, ve izleme. Soruna cevap olarak iyi tasarlanmış ve etkin çalışan kontrollerden oluşan bir sistemin her türlü hata ve suistimali kısa sürede tespit edilebileceğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Vakalarının %18’inde suistimal, mevcut kontrollerin şirket yöneticileri tarafından çalıştırılmaması / aşılması sonucunda gerçekleşmiş.
İç kontrollerin çalıştırılmasında CEO ve diğer C-seviyesi yöneticilerin kritik bir rolü var. Üst düzey yöneticelerin iç kontroller üzerindeki bu direkt etkisinin kötüye kullanılması ile oluşan birçok suistimal vakasıyla sıklıkla karşılaşıyoruz. Wirecard haberlerini okurken CEO Markus Braun ve COO Jan Marsalek’in kontrol ortamı üzerindeki etkilerini olumsuz yönde kullandıklarına ilişkin birçok ipucu yakaladım. ACFE raporunda bu sorunun cevabı var. Araştırma konusu 2,504 suistimal vakasının %18’inde suistimal, mevcut kontrollerin şirket yöneticileri tarafından çalıştırılmaması / aşılması sonucunda gerçekleşmiş. Bu derin ve aşılması oldukça zor bir sorun. Zira bahsettiğimiz yöneticiler şirket hissedarlarının yönetimi emanet ettiği üst düzey yönetim, hatta bazılarının Wirecard olayında olduğu gibi hisseleri var. Bahsettiğimiz olay bir asil-vekil sorunu (principle-agent problem) ve bu sorunu çözmek için şirket içinde çıkar çatışmasının olmadığı ve bağımsız çalışan mekanizmaların varlığı çok önemli.
Ali: Peki, suistimal incelemesi için Wirecard yönetimi Cerebra olarak sizi görevlendirseydi nasıl bir yol izlerdiniz? Bize bu örnekte olduğu gibi dumanı tüten bir olay yerinde incelemenin nasıl yapıldığını genel olarak anlatabilir misin?
Uzmanı anlatıyor: Suistimal incelemesi nasıl yapılır?
Fikret: En önemli adımları şöyle sıralayabilirim:
- Öncelikle bir soruşturma ekibinin parçası olacağımız için soruşturma ekibini iyice tanır, iletişim planını oluşturur ve özellikle avukatlar ile koordinasyon sağlarız.
- Gelen tüm ihbarları detaylı bir şekilde analiz eder, eğer mümkünse ihbarcı ile onun istediği formatta (büyük bir ihtimal ile “isimsiz”) iletişim içinde kalarak azami bilgi/belge alırız. Bu iddiaların kredibilitesini inceler ve buna göre gerekirse soruşturma planı hazırlarız.
- İddialar ile ilgili verilerin değiştirilmesini veya silinmesini önlemek için ilgili veri kaynaklarının adli bilişim uzmanları ile güvence altına alınmasını sağlarız. Bu ilerde muhtemel ceza ve hukuk davalarında kritik bir öneme sahip olabilir.
- Bilgi toplamak ve itiraf amaçlı görüşmeler yapmak amacıyla iddialara ilişkin bilgisi olan veya şüpheli olan kişilerin (örneğin Wirecard’daki CEO ve COO da dahil) kimler olduğunu öğrenir, uygun zaman geldiğinde bu kişiler ile görüşmeler yaparız.
- İddilara ilişkin muhasebe kayıtları ile bilgi ve dokümanları alarak bu veriler üzerinde adli muhasebe incelemesi başlatırız. İhbarcının söylediği önemli bilgileri muhasebe verileri üzerinde inceler, bu işlemler gerçekten olmuş ise arkasındaki destekleyici dokümanları ve işlemin ticari gerekliliklerini sorgularız.
- Tüm kritik kişilerin epostaları da dahil harddisklerinde ve telefon mesajlarında e-keşif çalışması yaparız. Anahtar kelimenin çalışmadığı yerlerde örneğin fotoğraflarda tek tek inceleme yaparak anormallik gösteren paternleri / ilişkileri yakalamaya çalışırız. Bu çalışmada çıkan şüpheli yazışmaları anlar ve fiktif olma şüphesi olan işlemleri muhasebe kayıtlarında izleriz. Genelde burada çok önemli bulgular ortaya çıkar.
- Wirecard skandalında üçüncü taraflar önemli bir rol oynuyor. Bu nedenle tüm kritik üçüncü taraflara ilişkin detaylı bir istihbarat çalışması yaparız (Ortağı kim? Ne zaman kuruldu? Referans ve itibarları nasıl? Verilen hizmet ne ve nasıl veriliyor? vb). Wirecard’da bahsi geçen üçüncü taraflar ile ilgili ilk çalışma kararı verildiğinde (onboarding) yapılan detaylı incelemeyi (due diligence) değerlendiririz. Wirecard’ın üçüncü taraflarla olan sözleşmelerindeki muhtemel “denetim hakkı” maddesini kullanarak saha ziyaretleri ve üçüncü taraflarda denetim yaparız.
Sign outside a Nairobi public administration office
Ali: Enron Skandalında Arthur Andersen’ın da rolü olması nedeniyle ABD’de Sarbanes Oxley Yasası (SOX) Kongre’de kabul edilmiş ve denetim firmalarının bağımsız denetim işini aldığı müşterisine herhangi bir danışmanlık veremeyeceği düzenlemesi getirilmişti. Sence Wirecard Skandalı SOX benzeri yeni bir kural setinin gelmesine yol açar mı?
Fikret: Biri ABD biri kıta Avrupası. Hukuk ve düzenleyici otoritelerin reaksiyon seviyeleri çok farklı. Almanya’nın bir ABD gibi tepki vermeyeceğini, en azından alacağı önlemlerin SoX’un sonuçları kadar ağır olmayacağını düşünüyorum, hele böylesine bir konjonktürde. Wirecard skandalının neden olduğu finansal kaybın toplamı belli olmasa da çok büyük bir tutar olduğu kesin. Okuduklarımdan Avrupa piyasalarında güvenin çok zedelendiğini anlıyorum. Bu suistimale neden olan unsurlar daha iyi anlaşıldıktan sonra mevcut yasaların revize edileceğini düşünüyorum.
Sorduğun soru ile tam alakası yok ama bir hususu eklemek istiyorum. Bu suistimale neden olanların en ağır şekilde cezalandırılması bu tür hileli davranışların caydırılması adına çok önemli. CEO ve COO’ya ve bu skandala bulaşan ve diğer ülkelerde yaşayan kişilere ne olacak merak ediyorum. Umarım bizdeki gibi yapanın yanına kalmaz.
Ali: Bundan sonrasına ilişkin ne söylemek istersin? Yasa koyucular, düzenleyici kurumlar, şirketler, hissedarlar, denetim firmaları, vb oyunun taraflarının mutlaka yapması gerektiğini düşündüğün şeyler var mı?
O kadar Wirecard haberi okudum hiçbir yerinde yönetim kurulunun veya denetim komitesinin ismini görmedim.
Fikret: Önce şirketler. O kadar Wirecard haberi okudum hiçbir yerinde yönetim kurulunun veya denetim komitesinin ismini görmedim. Şirketlerde yönetim kurulunun gözetim rolü çok önemli. Hissedarın varlıklarını korumak adına o kurulda oturan yetkin üyelerin, yönetimden bağımsız olduğunu göstermeleri ve iç kontrollerin performansının gözetimini yerine getirmeleri şart. Örneğin yönetim kurulu 2016’da Wirecard’ın konsolide karının yarısının Dubai’de yerleşik bir aracı kuruluş olan Al Alam Solutions adında üçüncü taraf hizmet sağlayıcısından geldiğini farketse, FT’nin bununla ilgili iddiaları olduğunu görse ve bu üçüncü taraflara ilişkin denetim yaptırsa Wirecard vakasında durum bambaşka olabilirdi. FT, Wirecard mali tablolarında Al Alam Solutions’ın Wirecard ile ilgili ödemelere ilişkin 34 müşterisi olduğunu görüyor. Bu olaya takan FT, üşenmeden bu müşteriler ile iletişime geçip Al Alam Solutions’ı soruyor. Müşterilerin 15’inin Al Alam Solutions’ı hiç duymadığı, 8’inin ilgili dönemde iş dahi yapmadıkları, 6’ının yorum yapmadığı ve 5’ine ise ulaşılamadığı görülüyor. Kısaca Al Alam Solutions’ın suistimalleri gerçekleştirmek için yaratılan veya kullanılan paravan bir şirket olduğu ortaya çıkıyor. Mesele riskleri görmek ve yönetimden tamamen bağımsız ve güçlü bir şekilde kontrollerin çalıştığından emin olmak.
Diğer kurumların alacağı önlemlere ilişkin pekçok şey söylenebilir. Mesela bağımsız denetçilerde ortak seviyesinin, yani partnerlerin, daha fazla denetim faaliyetlerinin içine girerek profesyonel şüpheciliği denetim faaliyetlerine taşımalılar. Bağımsız denetçiler suistimal risklerine daha fazla girmeli, yönetime zor sorular sormalı ve bunları yaparken bir sonraki sene denetçi olamama riskini göze alabilmeliler. Bu kısmı çok zor!
Düzenleyiciler deyince aklıma bu vakadaki BaFin geldi. İddialara göre BaFin geçmişte Wirecard’a ilişkin iddiaları görmezden geldi ve bu iddiaları zamanında ve uygun bir şekilde araştırmadı. Hatta Ocak 2019’da FT’ye yaptığı haberlerden dolayı piyasa manipülasyonu yapıyor diye soruşturma başlattı. Şaka gibi değil mi? Sular çekildikten sonra FT’nin haklı çıkması ve Wirecard’ın iflasını açıklamasına canı sıkılan Avrupa Topluluğu’da BaFin ile ilgili soruşturma başlattı. Bu soruşturmanın sonucu BaFin gibi düzenleyici kurumların da yeniden yapılandırılmasına neden olabilir.
Ali: Fikret, çok teşekkür ederim. Suistimal incelemesi, bağımsız denetim ve kurumsal yönetim üzerine ders gibi bir söyleşi oldu.
Bu söyleşi pazarlardanhaberler sitesinden alınmıştır.
Söyleşide ki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
Yeni Yıl Yaklaşırken Hediye Ağırlama ve Etik Denge
Abdi İpekçi ve Etik
Şeffaf Bir Dünya İçin: 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü
Yolsuzlukla Mücadelede İletişim Stratejileri: Etkiyi Arttırmanın Yolları