Medikal teknolojiler üzerine çalışan çok uluslu bir şirketin Türkiye şubesinin yönetim kademesinde üst düzey bir pozisyonda bulunan Nalan, yükselen enflasyon ve hayat pahalılığıyla sallanan ülkesinde bir taraftan yurt dışı hayalleri kurarken, diğer taraftan bulunduğu konumun faydalarından yararlanıyordu.
İşleri delege ettiği yetenekli yöneticileriyle hedeflerini tutturacağı güzel bir yılın daha geçtiğini düşünerek huzur içinde yeni bir güne uyandı. Sabah önce ailesiyle ilgilendikten sonra alışkanlığı olduğu üzere şirketinin kendisine opsiyonlu olarak sağladığı ve ABD (Amerika Birleşik Devletleri) borsasında işlem gören MEDTC hisse senedinin son durumunu öğrenmek için cep telefonuna uzandı. Gördüğü manzara karşısında dehşete düştü. Şirketin hisse senedi dramatik bir şekilde düşmüştü. Bunun sebebini öğrenmek için sonucu Google’da aratmak istedi. Ancak bunu yaptığında gördüğü haberler, moralinin daha da bozulmasına sebep oldu. ABD Adalet Bakanlığı tarafından yapılan basın açıklamasında çok uluslu şirketin yurtdışı ülkelerinde bulunan şubelerinden Türkiye, Kuveyt ve Rusya’da yolsuzluk tespit edildiği ve bu tespit dolayısıyla geniş bir soruşturmanın başlatıldığı bilgisi yer almaktaydı. Hâlbuki daha yeni şirket sistemlerine uzaktan bir iç denetim yapılmış ve yeşil kodu ile başarılı bir sonuç alındığı müjdesi bütün Türkiye yönetimiyle paylaşılmıştı.
Hemen çok güvendiği müdürü Erkan’ı arayarak durum hakkında bilgi istedi. Erkan’ın satış yaptığı bazı kurumlarda birtakım hassas konuların olabileceği ancak bu hassas konuların acenteler aracılığıyla çözümlendiği, zaten acentenin gerekli yerlerde sağlam bağlantılarının olduğu ve devlet nezdinde bir sorun çıkmayacağını düşündüğünü belirten açıklamasıyla rahatlarken, bir taraftan da Türkiye’de yaşarken nasıl ABD Adalet Bakanlığı’nın radarına yakalandığını düşünmekteydi. Aniden cep telefonundan gelen bir uyarı sinyaliyle irkildi. Yurtdışında bağlı olduğu Fransız müdürü, Nalan’ı acilen toplantıya çağırıyordu…
Günümüz dünyasında şirketler giderek etki alanlarını global ölçekte geliştirmiş, bu gelişmenin bir yansıması olarak mali suçlar ve bunlara dair soruşturmalar da aynı surette globalleşmiştir. Artık şirket bütçeleri bulut sistemler üzerinden yönetilmekte ve dünyanın dört bir yanına satış ve pazarlama bütçeleri olarak dağıtılmaktadır. Bu sürat elbette ki iyi olduğu kadar kötü yönleriyle de günlük iş hayatına yansımaktadır. Zira bu kadar hızlı maddi kaynak transferlerinin yaşandığı bir dünyada, bu kaynakların nerelerde kullanıldığının kontrolü daha da önem kazanmış, global ölçekte denetim alanında çalışan pek çok danışmanlık firması ortaya çıkmıştır. Hem devletler hem de şirketler, global para transferleri ve bunların yasa ve yönetmeliklere uygun kullanımı konusunda her geçen gün yeni önlemler almakta, özel sektörde çalışan danışmanlar yeni sistemler kurarak sistemdeki açıkları gidermeye ve daha efektif kontroller kurmaya çalışmaktadır. Bu doğrultuda hızlı bir şekilde hem etik (insan hakları, rüşvet, yolsuzluk vb.) hem de finansal açıdan (şirket kaynaklarının kötüye kullanımı, zimmet, spekülasyonlar vb.) ilgili kaynakların kullanımı üzerinde sürekli çeşitli kontroller geliştirilmektedir.
Bu hızlı globalleşme trendinin etik ve finansal kontrolü bir yana, politik kontrolü de her geçen gün daha çok önem kazanmaktadır. Zira günümüzün kapitalist ekonomisinde savaşlar, topla tüfekle değil avro ve dolarla verilmekte, global para piyasalarının kontrolü hâkim devletlere bütün dünya üzerinde kontrol sağlamaktadır. Bu sebeple, bu global kaynaklar sadece özel sektör şirketleri için değil devletler için de çok önemli bir denetim konusu hâline gelmiştir. Hâlihazırda yaşanan Ortadoğu ve Rusya bölgelerindeki savaşlarda politik-ekonomik yaptırımlar önemli bir yer tutmaktadır.
Tüm bu gelişmelerin bir sonucu olarak, ABD uzun yıllar önce Uzun Kol Kanunu (A long-arm statute) ile ABD’nin, dünyanın herhangi bir ülkesinde olan ve ABD’yi etkileyebilecek ekonomik suçlar hakkında da yargılama hakkı olduğuna karar vermiş, buna bağlı olarak Yurtdışı Yolsuzlukla Mücadele Kanunu’nu (FCPA) yasalaştırmıştır. İlgili kanun gereği, ABD’de yasal bir yapılanması bulunan firmaların yurtdışı şubelerinde işlenen rüşvet ve yolsuzlukla bağlantılı suçların doğrudan ABD tarafından soruşturulacağı ve bu soruşturmaların ABD kanunlarına göre yürütüleceği hükümleri amirdir.
Tüm bu gelişmeler sonucunda global firmalar, şirketlerinin dünya üzerindeki tüm şubelerini yeknesak olarak yönetebilmek amacıyla, hem yurtdışı hem yurtiçi mevzuatlara uyum ile rüşvet ve yolsuzlukla mücadele –özellikle ABD kökenli olanlar– hakkında çeşitli politikalar oluşturmuş ve bu politikaların uygulanması için ABD Adalet Bakanlığı tarafından yaratılan içtihatlar dikkate alınarak uyum yapılanmaları kurmuş, bu surette dünyadaki tüm şubelerinde bu kuralları uygulatmaya başlamıştır. Şirketlerin bu ihtiyacına cevap olarak yeni bir meslek olan uyum profesyonelliği dünyanın dört bir yanında yükselmiştir. İlgili profesyoneller, şirket politikalarını yerel mevzuatla uyum içinde yürütmek için hâlihazırda hemen hemen her sektörde çalışmalar yürütmekte ve bu doğrultuda TEID gibi meslek örgütlerinde etik üzerine fikirsel tartışmalar yaparak uyum ortamını geliştirmeye çalışmaktadır.
Yukarıda kısaca tarihsel ve ekonomik olarak gelişimini açıklamaya çalıştığım 1960’lardan itibaren gelişen söz konusu trendlerin üstüne, şimdi bir de bilgisayar ve yapay zekânın iş süreçlerine girmesi eklenmiş ve bu yükselişle birlikte insanların yarı otomatik sistemlerle kurduğu programların yerini tam otomasyon programları almaya başlamıştır. Tam otomasyon için yapılan çalışmalarla genelde ABD merkezli etik ve uyum eğitimleri tasarlanmış, tasarlanan bu eğitimler tercüme edilmiş politikalarla birlikte bütün dünya üzerindeki şubelere dağıtılarak şubelerde özel bir uyum görevlisinin bulunmaması ve uyum görevlisinin işlevlerinin, işbu otomasyon programları ve çeşitli mali ve prosedür kontrolleri içeren otomatize sistemler aracılığıyla yerine getirilmesi amaçlanmış, bu yolla hem günümüzde şirketlerin birincil önceliklerinden olan insan kaynağı ekonomisinin sağlanması hem de teknolojik yöntemlerin uyum alanına da uygulanması amaçlanmıştır.
Ancak bu tip otomatik uyum programlarının özellikle dünyanın çeşitli yerlerinde aynı etkiyle uygulanıp uygulanamayacağı halen bir soru işaretidir. Zira çağımızda ABD veya Avrupa Birliği gibi federatif yapılar kendi içlerinde uygulayacağı kanunlar üzerinde anlaşmış olup bu kanunları tüm üyelerinin aynı şekilde uygulaması için gerekli yaptırım gücüne sahiptir. Bu yaptırım gücünün yanı sıra, ilgili ülkeler dünyanın en gelişmiş yüzünü temsil etmekte olup, bu ülkelerde yerleşik bir hukuk kültürü ve bunun getirdiği uygulamaya uygun hukuk tekniği mevcuttur ve uygulama için de gerekli etik değerlere sahip eğitimli bireyler bulunmaktadır, ayrıca kanunların uygulanması için gereken ekonomik ve teknolojik imkânlar da sağlanmıştır. Dolayısıyla halka halka iç içe geçmiş eğitim, kültür, etik değerlerin bir devamı olarak etik bir iş kültürünün sağlanması ve bu kültürün otomatik sistemler tarafından oluşturulmuş eğitim, test, uyum aktiviteleri gibi hatırlatıcılar (reminder) ile sağlanması mümkündür. Örneğin Kanada’da büyüyen bir vatandaş, ayrımcılık, ırkçılık, türcülük, rüşvet gibi konularda daha doğuştan bulunduğu toplum tarafından etik ve ahlaki olarak eğitilmekte, ekonomik olarak arka kapılardan dolaşmanın imkânı olmadığını bilmekte ve hayatını bu doğrultuda yaşamaktadır. Dolayısıyla iş hayatına girdiğinde, aldığı eğitimler hafızasında oluşmuş bu davranış kalıplarını destekleyecek, fazla bir efor sarf etmeden doğru olanı yapmaya doğru yönelecektir.
Yukarıda bahsedildiği üzere, gelişmiş ülkelerde kendi içinde oldukça tutarlı ve işlevsel hukuk uyum programları kulağa mantıklı gelmektedir. Ancak maalesef dünya hiçbir zaman bu kadar tozpembe bir dönem yaşamamıştır. Zira yukarıda bahsedilen eğitimli azınlık dünya nüfusunun çeyreği bile olmayıp, her ne kadar dünyaya hâkim ekonomiler olsa da sayısal ve kültürel olarak dünya nüfusu içerisinde çoğunluk değildir. Bu sebeple ilgili otomasyon süreçlerinin çıkış yeri olarak seçilen ülkelerin bütün dünyayı kapsayıcı kurallar oluşturup oluşturamayacağını irdelemekte fayda vardır. Mesela Türkiye ve Ortadoğu özelinde konuya yaklaşırsak, bölgede ulusal devlet yapıları hâkim olup yerel kültürün global değerlerle entegrasyonu ekonomik ve mali konular dışında oldukça sınırlıdır. Ayrıca her bir ülkenin farklı mevzuatları olup bu mevzuatlar temelde rüşvet gibi konularda ilgili eylemin suç olduğuna dair hükümler içerseler de uygulama söz konusu olduğunda kendi içlerinde oldukça farklı yöntemler izlemektedir. Dolayısıyla bu iki farklı kültürün, birbirini bir dekoder olmaksızın anlaması hemen hemen imkânsızdır. Zira Türkiye ve Ortadoğu’da her ülkenin kendine has bir etik anlayışı ve kanun yorumu mevcut olup çoğu zaman bu değerler bazen Batılı anlamdaki etik değerlerle taban tabana zıttır. Örneğin bir Batı ülkesinde bir kadın çalışanın üzerine giydiği tişörtü eleştirmek temel özgürlüklere bir müdahale niteliğinde algılanabilirken, bir şeriat ülkesinde bu tip bir eleştiri haklı görülebilmektedir. Bir diğer örnek verecek olursak, Batılı bir ekonomide devlet organlarında bahşiş kültürü tamamen yasaklanmışken, Doğulu bir toplumda bu yapılan eylem işin gereği hatta uğuru, olmazsa olmazı kabul edilebilmektedir.
Otomasyon uyum programlarıyla ilgili bir başka sorun da dil bariyeridir. Her ne kadar İngilizce uyum programları tercümeyle tüm dillere çevrilebilse de, ilgili tercümenin ana metni anlaşılmadan metnin tercümesi ile asıl metnin ifade ettiği değerlerin tam olarak algılanması oldukça zordur. Zira dil tarihsel ve kültürel bir miras olup sadece kelimelerin bir araya gelmesiyle anlamlı bir bütün oluşturmaz. Dolayısıyla yabancı bir metnin tam tercümesi istenilen kuvveti vermeyebilir. İletişim ve bilgi aktarımı, günümüz iş hayatının olmazsa olmazı olup hukuk alanında da karşı tarafça anlaşılamayan bir hukuki görüşün veya bir etik değer aktarımının bir kıymeti bulunmayacağını söyleyebiliriz.
Global otomasyon uyum programlarında karşılaşılan bir diğer sorun ise uygulama sorunudur zira şirket merkezi tarafından oluşturulmuş bir etik kuralı kulağa çok mantıklı ve uygulanabilir gelse de, uygulamasının yeterince anlaşılamaması ilgili kuralın uygulanmasının önünde engel olabilir. Birçok firma, şubelerinde olabilecek en az sayıda çalışan bulundurmakta ve bu çalışanların uyum algısı ve yetkinliği –yöneticiler dahil– sınırlı olmaktadır. Bu bahsedilen engel sebebiyle kendine has yöntemler belirlemeye çalışan yerel yönetimler, zaman zaman ilgili kuralın konulma amacının aksine, kuralı arkadan dolaşan ve sistemi daha da tıkayan bir karmaşıklığa sebep olabilir…
Yazı: Dinç Şanver
Kaynak: INmagazine 28. Sayı
Diğer Sayıları İçin: INmagazine
Not: Makalelerdeki Görüş Ve Yorumlar Yazar Veya Yazarlara Ait Olup , Etik Ve İtibar Derneği’nin Konu Ile Ilgili Düşüncelerini Yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
Abdi İpekçi ve Etik
Şeffaf Bir Dünya İçin: 9 Aralık Dünya Yolsuzlukla Mücadele Günü
Yolsuzlukla Mücadelede İletişim Stratejileri: Etkiyi Arttırmanın Yolları
G20 Zirvesi Sona Erdi, Etkileri Devam Ediyor: B20 Brasil Responsiveness Report