İşbu bilgi notu, 7552 sayılı İklim Kanunu kapsamında iklim değişikliğiyle mücadeleye ilişkin yasal çerçevenin genel esaslarını ve özel sektör bakımından ortaya çıkan başlıca yükümlülük ve düzenlemeleri açıklamak amacıyla on soru ve cevaptan oluşacak şekilde hazırlanmış olup, değerlendirmelerinize sunulmaktadır.
- İklim Kanunu’nun kabulüyle birlikte Türkiye’de iklim rejimi hangi hukukî ve kurumsal temellere kavuşmuştur?
7552 sayılı İklim Kanunu (“İklim Kanunu veya Kanun”), 2 Temmuz 2025 tarihinde TBMM’de kabul edilmiş ve 9 Temmuz 2025 tarihinde Resmî Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İklim Kanunu, Türkiye’nin iklim değişikliğiyle mücadele ve iklim değişikliğine uyum politikalarını ilk kez yeknesak bir yasal zemine oturtarak kamu ve özel sektör için bağlayıcı bir çerçeve oluşturmuştur.
Bu Kanun, Anayasa’da belirlenen sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı (Madde 56), Türkiye’nin tarafı olduğu Paris Anlaşması, 11. Kalkınma Planı ve Türkiye’nin Yeşil Mutabakat Eylem Planı ile doğrudan bağlantılı olup, Türkiye’nin 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşması için idari kapasite, piyasa düzeni, stratejik hedef ve yaptırım yapısını ortaya koymaktadır. Kanun, aynı zamanda kamu kurumlarına yükümlülükler getirirken özel sektöre de karbon yönetimi, raporlama, izin alma gibi yükümlülükler düzenlemektedir.
İklim Kanunu, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda Türkiye’nin genel hukuki ve kurumsal çerçevesini belirleyen çerçeve bir kanun niteliğindedir. Bu nedenle, Kanun’un uygulanabilir hale gelmesi ve öngörülen yükümlülüklerin hayata geçirilebilmesi için ikincil düzenlemelerle (yönetmelik, tebliğ, rehber vs.) desteklenmesi gerekmektedir.
İklim Kanunu’nun öngördüğü düzenlemelerin uygulanmasına yönelik olarak hazırlık aşamasında bulunan başlıca ikincil mevzuat taslakları aşağıdaki gibidir:
- Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi Yönetmeliği Taslağı: Sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması, tahsisatların dağıtımı, alım-satımı ve doğrulanması süreçlerinin düzenlenmesi, ETS piyasasında faaliyet gösterecek işletmelerin yükümlülükleri, denkleştirme projeleri, ceza hükümleri ve sistemin pilot uygulama dönemi detaylandırılmıştır.
- Türkiye Yeşil Taksonomi Tebliği Taslağı: Türkiye’de yeşil yatırımların sınıflandırılmasına ilişkin çevresel hedefleri, teknik seçim kriterlerini ve finansal kuruluşların yeşil projelere yönelimine rehberlik edecek tanımları içermektedir.
- Karbon Piyasalarının İşletilmesine İlişkin Yönetmelik Taslağı: Bu yönetmelik taslağı, İklim Kanunu’nda tanımlanan Emisyon Ticaret Sistemi kapsamında oluşturulacak ulusal karbon piyasasının organizasyonuna, kayıt sistemine, işlemlerine ve denetimine ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir.
- Kanun hangi alanlara uygulanır ve özel sektör ile kamu kurumları açısından kapsayıcılığı nasıl yapılandırılmıştır?
İklim Kanunu, yalnızca çevresel koruma alanıyla sınırlı kalmayan, ekonomi, enerji, sanayi, tarım, ulaşım, bina ve atık sektörlerini doğrudan etkileyen bir yasal düzenlemedir. Kanun’un kapsamı, sera gazı salımı yaratan tüm faaliyet alanlarını ve bu alanlarda faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişileri kapsamaktadır. Özellikle, enerji üretimi ve ağır sanayi gibi yüksek emisyonlu sektörlerde faaliyet gösteren işletmeler, kanun kapsamında öncelikli denetime ve yükümlülüğe tabii olacaktır.
Bununla birlikte, Kanun’un getirdiği yükümlülükler yalnızca özel sektöre yönelik değildir. Kamu kurum ve kuruluşları da 2023 tarihli Ulusal Katkı Beyanı (“NDC”) ve net sıfır emisyon hedefleri doğrultusunda ve iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum faaliyetleri kapsamında sektörel azaltım faaliyetlerini gerçekleştirmek, planlarını bu hedeflerle uyumlu hale getirmek ve gerekli düzenlemeleri yapmakla yükümlüdür. Ayrıca kamu ihalelerinde ve yatırımlarında çevresel sürdürülebilirlik kriterleri göz önüne alınacaktır.
Kanunun sektörel kapsayıcılığı, 2023 tarihli Ulusal Katkı Beyanı (NDC), 2021–2023 Ulusal İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı ile eşgüdüm içerisindedir. Bu belgelerde öncelikli sektörler belirlenmiş ve emisyon azaltımı ile uyum hedefleri tanımlanmıştır. Özellikle sanayi, ulaşım ve enerji sektörlerinde karbon yoğunluk azaltımı, yenilenebilir enerji entegrasyonu ve verimlilik uygulamaları temel öncelikler arasında sayılmaktadır.
Ayrıca, Kanun kapsamında oluşturulacak Karbon Piyasası Kurulu’nun görevleri arasında piyasa yapısının belirlenmesinin yanı sıra sektörel kapsamın tanımlanması da bulunmaktadır. Bununla birlikte, Karbon Piyasası Kurulu kararları doğrultusunda yeşil dönüşüm desteklerinin kapsamı belirlenecek; öncelikli olarak ETS kapsamındaki sektörlerde faaliyet gösteren tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının yeşil dönüşüm, iklim değişikliğiyle mücadele ve adil geçiş süreçlerine yönelik desteklerden yararlanması için uygun mekanizmalar tesis edilecektir.
- İklim Kanunu hangi yenilikçi mekanizmaları tanımlamaktadır?
İklim Kanunu, Türkiye’nin iklim değişikliği ile mücadelesinde sera gazı emisyonlarının azaltımı ve iklim değişikliğine uyum hedeflerini gerçekleştirmeye yönelik kapsamlı ve sistematik bir hukuki çerçeve ortaya koymuştur. Bu bağlamda, Kanun’da yer verilen başlıca yenilikçi mekanizmalar şunlardır:
Emisyon Ticaret Sistemi (“ETS”): ETS, sera gazı emisyonlarına hukuki sınırlama getiren ve bu sınırlamalar kapsamında devredilebilir tahsisatlar üzerinden ticarete imkân tanıyan (cap & trade) piyasa temelli bir mekanizma olarak tanımlanmıştır. İklim Değişikliği Başkanlığı (“Başkanlık”), ETS’nin kurulması, ulusal tahsisat planının hazırlanması ve izin süreçlerinin yürütülmesinden sorumludur. Sistemin işleyişinde, Karbon Piyasası Kurulu, EPİAŞ ve EPDK gibi farklı idari mercilerin görev ve yetkileri açıkça belirlenmiştir. ETS’nin oluşturulması, Türkiye’nin AB Emisyon Ticaret Sistemi (“AB ETS”) ile metodolojik ve kurumsal uyum çabasının temel hukuki dayanağıdır.
Türkiye Yeşil Taksonomisi: Bu mekanizma, çevresel hedeflere katkı sağlayan ekonomik faaliyetleri sınıflandırmak suretiyle finansman kaynaklarının iklim dostu yatırımlara yönlendirilmesini hedeflemektedir. Hukuken, sürdürülebilir yatırım ölçütlerinin objektif kriterlere bağlanması açısından bağlayıcı etki doğuracak bir sınıflandırma rejimi kurulmaktadır. AB Taksonomi Tüzüğü’ne benzer nitelikte olan bu sistem, kamu desteklerinin ve özel finansal araçların yönlendirilmesinde belirleyici olacaktır.
Karbon Kredisi ve Denkleştirme Mekanizması: Bu sistem, ETS kapsamındaki
yükümlülüklerin bir kısmının, eşdeğer nitelikte karbon kredileri yoluyla yerine getirilmesine imkân tanımaktadır. İklim Değişikliği Başkanlığı, karbon kredilerinin üretimi, kaydı ve kullanımına dair ulusal standartları oluşturma yetkisine sahiptir. Bu sistem, aynı zamanda gönüllü karbon piyasalarının kurumsallaşması ve uluslararası piyasalarla entegrasyonu açısından da temel teşkil etmektedir.
Planlama Araçları: Planlama araçları (strateji belgeleri, eylem planları, sektörel risk analizleri, yerel planlar vb.), yalnızca politika belgesi değil, aynı zamanda idari organlar açısından uygulama yükümlülüğü doğuran araçlar olarak yapılandırılmıştır. Kurumların bu belgeleri hazırlaması, uygulaması, izleyip güncellemesi yükümlülük altına alınmıştır. Vali koordinasyonunda kurulan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulları aracılığıyla iklim politikalarının yerel düzeyde hayata geçirilmesi sağlanacaktır.
Karbon Piyasası Kurulu ve Danışma Kurulu: Karbon Piyasası Kurulu, ETS kapsamında ulusal tahsisat planını onaylama, tahsisatların dağıtımı ve denkleştirme oranlarının belirlenmesi gibi stratejik karar alma yetkisine haizdir. Danışma Kurulu ise özel sektör ve sivil toplum temsilcilerinin sürece dâhil edilmesini sağlayarak karar alma süreçlerine meşruiyet ve çok taraflılık kazandırma hedeflenmektedir. Bu yapılar, Avrupa’daki düzenleyici kurullara benzer şekilde yönetişim ilkeleri temelinde işlerlik kazanmaktadır.
İklim Finansmanı ve Teşvik Mekanizmaları: Kamu ve özel finansmanın yönlendirilmesi amacıyla iklim dostu yatırımlara yönelik teşvik sistemlerinin geliştirilmesi öngörülmektedir. Kanun kapsamındaki mekanizmalardan elde edilen gelirler, yeşil dönüşüm ve iklim değişikliğiyle mücadele amacı dışında kullanılamaz; bu gelirlerin %10’una kadar olan kısmının “adil geçiş” uygulamalarında kullanılması hüküm altına alınmıştır.
Temiz Teknoloji ve Kapasite Geliştirme: Kanun, karbon yakalama, depolama, hidrojen ve diğer temiz teknolojilerin geliştirilmesini teşvik edecek araştırma merkezlerinin kurulmasına imkân tanımakta; Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK ile koordineli şekilde yeşil işgücü yetiştirilmesine yönelik düzenlemeler getirmektedir. Bu yönüyle Kanun, yalnızca çevresel değil, ekonomik ve sosyal dönüşümün de altyapısını inşa etmektedir.
Sonuç olarak, Kanun ile tanımlanan bu mekanizmalar, iklim değişikliğiyle mücadelenin planlanması, finanse edilmesi, izlenmesi ve piyasa temelli araçlarla uygulanmasına dair bütünsel bir çerçeve sunmakta ve Avrupa Birliği’nin “Fit for 55”, “CBAM” ve “Green Deal” başlıklarıyla yürürlüğe koyduğu iklim hukuku reformlarıyla metodolojik ve yapısal paralellik taşımaktadır.
- ETS nasıl işler ve şirketler açısından hangi yapısal dönüşümleri zorunlu kılar?
ETS, İklim Kanunu’nun en kritik uygulama araçlarından biridir ve sera gazı emisyonlarının maliyetlendirilerek yönetilmesini sağlar. Sistem, esas olarak bir üst sınır çerçevesinde karbon tahsisatlarının belirlenmesini ve bu tahsisatların alınıp satılabildiği (“cap & trade”) bir piyasa mekanizmasını tanımlar.
Şirketler açısından ETS, üç temel yükümlülük doğurur: (i) Emisyon izni alma, (ii) Emisyon verilerini izleme-raporlama-doğrulama (“MRV”) süreçlerine tabi olma, (iii) Her yıl belirlenen emisyon tahsisatlarını zamanında teslim etme. Bu yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda, Kanun’da tanımlanan yaptırımlar devreye girmektedir. Ancak pilot uygulama döneminde, bu Kanunda belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi sebebiyle tesis edilen idari para cezaları %80 oranında indirilmek suretiyle uygulanacaktır.
ETS sürecinde, ilk olarak İklim Değişikliği Başkanlığı, ulusal tahsisat planlarını hazırlayarak ilgili sektörlere dağıtım yapacaktır. Karbon Piyasası Kurulu, tahsisat sistematiğini ve açık artırma kurallarını belirleyecektir. EPİAŞ, tahsisatların birincil ve ikincil piyasalarda işlem görmesini sağlayacak altyapıyı işletecektir. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu da, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ile koordineli olarak, piyasa gözetimi ve kötüye kullanım denetimi gibi görevleri yerine getirecektir.
İklim Kanunu kapsamında geliştirilecek ETS, Avrupa Yeşil Mutabakatı ile uyumlu olarak AB ETS ile teknik ve yapısal eşgüdüm hedeflemektedir. Şirketlerin karbon maliyetlerini içselleştirmesi, rekabet stratejilerini ve tedarik zincirlerini yeniden şekillendirmesini zorunlu kılacaktır. Özellikle, AB Sınırda Karbon Düzenlemesi (“CBAM”) uyarınca Türkiye’den AB’ye ihracat yapan şirketlerin ETS’ye entegre olması, sınırda vergi yüküne maruz kalmamaları, ticari kayba uğramamaları ve hatta rekabet avantajı sağlamak açısından önem taşımaktadır.
Türkiye’de ETS’ye ilişkin teknik altyapı, uygulama kuralları ve sektörel düzenlemeler, İklim Kanunu’na dayanılarak çıkarılacak ikincil mevzuat ile belirlenecektir. Bu süreçte piyasa işleyişine, tahsisat yöntemlerine ve denetim mekanizmalarına ilişkin esaslar ayrıntılı şekilde düzenlenecektir.
Bununla birlikte, İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından hazırlanmış olan Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi Yönetmeliği Taslağı, 22 Temmuz 2025 tarihinde kamuoyunun görüşüne sunulmak üzere Başkanlığın resmî internet sitesinde yayımlanmıştır. Her ne kadar söz konusu taslak henüz bağlayıcılık kazanmış olmasa da İklim Kanunu kapsamında kurulacak ETS sisteminin kapsamı, uygulama takvimi ve yükümlülüklere ilişkin genel çerçeveyi ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Bu nedenle, sistemin işleyişine ilişkin hazırlık süreçlerine rehberlik etmesi amacıyla bu bilgi notunda da bu taslak ile getirilen esaslı bilgilere kısaca yer verilmiştir;
Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi Yönetmeliği Taslağı’nın kapsamı nedir?
ETS kapsamına yalnızca Kategori B ve Kategori C tesisler alınmaktadır. Bu tesisler ETS’ye tam olarak dahildir ve emisyon izni alma, MRV süreçlerine uyum sağlama ve tahsisat teslimi gibi tüm yükümlülükleri yerine getirmekle sorumludur.
Kategori B tesisler: Yıllık CO₂ emisyonu > 50.000 ton ve ≤ 500.000 ton (eşd).
Kategori C tesisler: Yıllık CO₂ emisyonu > 500.000 ton (eşd).
Buna karşın Kategori A tesisler (emisyonu 50.000 ton CO₂ eşdeğerinden az olanlar), doğrudan ETS kapsamında yer almamakta ancak izleme, raporlama ve doğrulama amacıyla isteğe bağlı olarak sisteme dahil edilebilmektedir. Ayrıca bazı kamu kurumları (eğitim kurumları, sağlık kurumları, kolluk kuvvetleri, sosyal hizmet kurumları, ceza infaz kurumları, itfaiye, vb.) kapsam dışında bırakılmıştır.
Hangi usul ve esaslar çerçevesinde işler?
Yönetmelik taslağı uyarınca, sistemin işleyişi dört temel aşama üzerinden şekillenmektedir: emisyon izni, izleme-raporlama-doğrulama (MRV), tahsisatların dağıtımı ve teslimi ile piyasa işleyişi.
İlk olarak, ETS kapsamına giren tesislerin faaliyetlerine devam edebilmeleri için sera gazı emisyon izni almaları zorunludur. Bu izin, tesiste yürütülen faaliyetlerin türüne ve kapasitesine göre belirlenmekte, emisyon seviyelerinin objektif ölçütlerle hesaplandığı ve Başkanlıkça onaylanan bir izleme metodolojisi planına dayanmaktadır.
İkinci aşama, emisyonların izlenmesi, raporlanması ve doğrulanmasını kapsamaktadır. Tesisler, Başkanlık tarafından onaylanmış bir izleme planı uyarınca yıllık emisyonlarını teknik esaslara uygun şekilde izlemek, raporlamak ve bağımsız doğrulayıcı kuruluşlara doğrulatmakla yükümlüdür.
Üçüncü aşamada, her yıl için belirli miktarda sera gazı emisyon tahsisatı Başkanlık tarafından tesislere tahsis edilmektedir. Tahsisatların bir kısmı ücretsiz olarak verilirken, kalan kısmı açık artırma yoluyla birincil piyasada satışa sunulmaktadır. Tesisler, doğrulanmış yıllık emisyonlarına karşılık gelen miktarda tahsisatı her yıl belirlenen süre içerisinde Başkanlığa teslim etmekle yükümlüdür.
Son aşamada ise tahsisatların alım-satım işlemleri Emisyon Ticaret Sistemi piyasasında gerçekleşmektedir. Bu piyasa, Enerji Piyasaları İşletme A.Ş. (“EPİAŞ”) tarafından işletilmekte olup, işlemler yalnızca İşlem Kayıt Sistemi (“İKS”) üzerinden yürütülmektedir.
“Pilot” ve “Uygulama” dönemleri hangi tarih aralıklarını kapsamaktadır ve bu dönemlere ilişkin düzenlemeler nelerdir?
Pilot uygulama dönemi, 1 Ocak 2026 – 31 Aralık 2027 tarihleri arasını kapsamaktadır. Bu dönemde sistem, yalnızca doğrudan sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması, doğrulanması ve tahsisat işlemleriyle sınırlı olarak uygulanacaktır. Pilot dönemde, tahsisat teslim yükümlülüğü ve buna bağlı yaptırımlar devreye alınmayacak; sistemin teknik işleyişi ve veri toplama süreçleri test edilecektir. Pilot döneme yalnızca Yönetmeliğin Ek-1’inde listelenen faaliyet türlerini belirli kapasite eşiklerinin üzerinde yürüten işletmeler dâhildir.
Uygulama dönemi ise 1 Ocak 2028 itibarıyla başlayacak olup, sistemin tüm unsurlarıyla birlikte yürürlüğe girmesini öngörmektedir. Bu kapsamda, emisyon izni alınması, yıllık raporlama yapılması, tahsisat teslim yükümlülüklerinin yerine getirilmesi ve ETS kapsamında öngörülen yaptırımların uygulanması zorunlu hale gelecektir. Uygulama döneminde, sistem hem idari hem de mali yükümlülükler açısından şirketler için tam bağlayıcılık kazanacaktır.
ETS kapsamında yükümlülük altına giren tesislerin yerine getirmesi gereken başlıca hukuki sorumluluklar nelerdir?
İşletmeler için öngörülen başlıca hukuki yükümlülükler, sistemin işleyişine katılım, emisyon izinlerinin alınması, izleme-raporlama-doğrulama (“MRV”) süreçlerinin eksiksiz yerine getirilmesi ve tahsisat teslim yükümlülüklerinin zamanında ifası etrafında şekillenmektedir.
Bu çerçevede, öncelikle kapsam dâhilinde bulunan işletmelerin faaliyetlerine devam edebilmeleri için sera gazı emisyon izni almaları zorunludur. Bu izin başvuruları, izleme planı ile birlikte yapılmalı ve iznin geçerlilik süresi içinde tesislerde meydana gelen teknik veya mülkiyet değişiklikleri ilgili makama bildirilerek güncellenmelidir. Emisyonlar, ilgili izleme planına ve teknik düzenlemelere uygun şekilde sürekli olarak izlenmeli; bu veriler her yıl doğrulanmış emisyon raporu şeklinde Başkanlığa sunulmalıdır. Uygulama dönemine geçildiğinde ise işletmeler, yıllık doğrulanmış emisyonlarına karşılık gelen tahsisat miktarını teslim etmekle yükümlü olacak, bu yükümlülüğün ihlali durumunda önemli idari yaptırımlarla karşı karşıya kalabileceklerdir.
Bu süreçlerin sağlıklı yürütülebilmesi için şirketlerin tesislerinin hangi kategoriye girdiğini belirlemeleri hem teknik hem de hukuki açıdan iç uyum süreçlerini yapılandırmaları ve görevli personel, kayıt sistemleri ve veri yönetimi altyapısını tesis etmeleri büyük önem taşımaktadır.
- Emisyon izni uygulaması nasıl yapılandırılmıştır ve bu izin süreci işletmeler açısından ne tür hukuki yükümlülükler doğurur?
Emisyon izni, İklim Kanunu çerçevesinde, sera gazı emisyonuna neden olan faaliyetlerini sürdürebilmeleri için işletmelerin İklim Değişikliği Başkanlığı’ndan almakla yükümlü oldukları temel bir idari yetkilendirmedir. Bu izin, tesisin yürüttüğü faaliyetin sera gazı emisyonlarına ilişkin ölçüm, izleme ve kontrol altına alma kabiliyetini yasal güvence altına alır.
Emisyon izni, sadece çevresel bir yükümlülük değil; aynı zamanda şirketlerin karbon risklerini kurumsal hafızaya almasını, ESG süreçlerine entegre etmesini ve sınır ötesi karbon düzenlemelerine (CBAM gibi) uyum kapasitesini hukuken güvenceye almasını sağlayan bir araç niteliğindedir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarih olan 9 Temmuz 2025’ten itibaren 3 yıl içerisinde ETS kapsamı dâhilinde yer alacak işletmeler sera gazı emisyon izni almak zorundadır. Ancak, geçiş hükmü olarak, işbu üç yıllık süre içerisinde işletmelerin; ETS kapsamında faaliyetlerine devam edebilmeleri için, bir kereye mahsus olmak üzere sera gazı emisyon izinlerinin olduğu kabul edilecektir.
İzin süreci, İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından yürütülecek olup; tesislerin onaylanmış bir emisyon izleme planına dayanarak yıllık veri toplaması, bu verileri raporlaması ve bağımsız doğrulama kuruluşlarına doğrulatması ön koşul olacaktır. İzin başvuruları, ilgili tesisin faaliyet alanı, kapasitesi, geçmiş emisyon verisi ve planlanan azaltım taahhütlerine göre değerlendirilecektir.
Hukuki yaptırımlar açısından, emisyon izni olmaksızın faaliyet gösteren tesisler için hem idari para cezaları (500.000 TL- 5.000.000 TL arası) hem de faaliyet durdurma gibi yaptırımlar öngörülmüştür. Bu yaptırımların yargı denetimine açık olması ise hem idare hem özel sektör açısından emisyon izin süreçlerinin usule uygun şekilde yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.
- Karbon piyasası nasıl işleyecek ve şirketler bu sistemde ne tür ticari olanaklara sahip olacak?
İklim Kanunu, karbon piyasasının yapılandırılmasını da düzenlemektedir. Karbon piyasasına ilişkin temel düzenlemeler, sistemin yapısı, kapsamı, kurumsal aktörleri ve işleyiş esasları detaylı biçimde hükme bağlanmıştır.
Kanun’da ayrıca karbon piyasasının işletilmesine ilişkin kurumsal mimari tanımlanmış olup, Karbon Piyasası Kurulu, EPİAŞ (Piyasa İşletmecisi), Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (“EPDK”) ve Sermaye Piyasası Kurulu (“SPK”) gibi aktörlerin görev ve yetkilerini ayrıntılandırmaktadır. Kurul, tahsisat politikalarının belirlenmesi, ücretsiz tahsisat oranlarının tespiti ve denkleştirme oranlarına karar verilmesi gibi temel işlevlere sahiptir. EPİAŞ, karbon piyasasını işletmekte, tahsisatların kaydı ihracını ve transferini sağlamakta ve piyasa işlemlerini yürütmektedir.
Karbon piyasasının işleyişine dair uygulamaya yönelik esaslar ise, Karbon Piyasalarının İşletilmesine İlişkin Yönetmelik Taslağı (“Yönetmelik Taslağı”) ile belirlenmektedir. Taslak düzenleme uyarınca ETS piyasası iki kademeli olarak yapılandırılmaktadır: birincil piyasa (tahsisatların ihale yoluyla satışı) ve ikincil piyasa (tahsisatların alım-satımı). Piyasa katılımcısı olmak isteyen şirketlerin, öncelikle İklim Kayıt Sistemi (“İKS”) üzerinden kayıt olmaları, piyasa katılım sözleşmesi akdetmeleri ve teminat yükümlülüğünü yerine getirmeleri gerekmektedir. Bu yükümlülükleri yerine getiren katılımcılar, Emisyon Ticaret Piyasa Yönetim Sistemi (“ETPYS”) üzerinden karbon tahsisatı işlemlerine katılabileceklerdir.
Bu sistem şirketler açısından yalnızca hukuki bir yükümlülük rejimi tesis etmemekte, aynı zamanda önemli ekonomik ve ticari olanaklar da sunmaktadır. Tahsisat fazlası olan işletmeler bu varlıklarını piyasada satarak doğrudan gelir elde edebilmekte, karbon riskini etkin yöneten şirketler ise rekabet avantajı sağlayabilmektedir. Özellikle Avrupa Birliği’nin uygulamaya koyduğu CBAM çerçevesinde, ETS’ye uyumlu karbon beyanı yapan ihracatçı şirketler, sınırda karbon vergisi riskini azaltabilmektedir.
Ayrıca, karbon piyasasında şeffaf şekilde raporlanan ve doğrulanan veriler, şirketlerin ESG uyumluluğu açısından kredibilitesini artırmakta ve yeşil finansman kaynaklarına erişimini kolaylaştırmaktadır. Karbon tahsisatları aynı zamanda şirketlerin sürdürülebilirlik bilançolarının bir parçası haline gelmekte ve kurumsal değerlemelerde dikkate alınmaktadır.
- Karbon kredisi ve denkleştirme mekanizmaları nasıl işleyecek ve gönüllü piyasaya etkileri ne olacaktır?
İklim Kanunu, zorunlu ETS kapsamında olmayan emisyonların da yönetilebilmesi için karbon kredisi ve denkleştirme (offset) sistemlerine özel bir yer ayırmaktadır. Denkleştirme, bir tesisin kendi doğrudan emisyon azaltımı yapmak yerine başka bir projeden elde edilmiş emisyon azaltım hakkını kullanarak karbon yükümlülüğünü yerine getirmesi anlamına gelir. Bu, hem gönüllü karbon piyasasının kurumsallaşmasını sağlar hem de çevresel projelerin finansmanına yeni bir kanal açar.
Karbon kredileri, sera gazı emisyonlarının azaltımı veya giderimi sağlayan projelerden elde edilen, bağımsız kuruluşlarca doğrulanan ve belirli standartlara göre belgelendirilen bir ton karbondioksit eşdeğeri cinsinden ifade edilen sertifikalardır. Türkiye’de bu alanda halihazırda yürürlükte olan zorunlu bir ulusal standart bulunmamakla birlikte, İklim Kanunu kapsamında kurulacak ulusal karbon kredilendirme ve denkleştirme sistemiyle birlikte, standartlar, metodolojiler, proje doğrulama esasları ve izleme yükümlülüklerinin ikincil mevzuatla netleştirilmesi öngörülmektedir.
Bu sistemin, orman, tarım, enerji, atık yönetimi gibi alanlarda sera gazı emisyonlarını azaltan veya yutak kapasitesini artıran proje bazlı uygulamaları kapsayacak şekilde tasarlanması beklenmektedir. Karbon kredisi üreten projeler, Başkanlıkça oluşturulacak karbon kredisi kayıt sistemine dahil edilecek, izlenecek, doğrulama süreçlerinden geçirilecek ve onaylanarak piyasaya sunulabilecektir.
Gönüllü piyasa ile uyum içinde çalışacak bu yapı sayesinde, Türkiye’de şirketler yalnızca zorunlu ETS’ye değil aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik hedefleri doğrultusunda gönüllü denkleştirme faaliyetlerine de katılabileceklerdir. Özellikle ihracatçı firmalar, CBAM kapsamında AB’ye yapılan ihracatta, düşük karbonlu ürün portföylerini desteklemek üzere bu kredilerden faydalanabilecektir.
Ayrıca bu krediler, yeşil finansman projelerinde teminat olarak gösterilebilecek ve ESG uyumluluğunu belgelemek adına yatırımcı ilişkilerinde kullanılabilecektir. Türkiye’nin mevcut gönüllü piyasadaki uygulamaları (Gold Standard, VCS, Verra gibi) bu ulusal sistemle eşgüdümlü hale getirilecektir.
İlerleyen dönemde, ikincil mevzuatla birlikte kamu-özel ortaklı denkleştirme projelerine teşvik verilmesi, ulusal sertifikasyon mekanizması kurulması ve uluslararası karbon standardizasyon kuruluşları ile tanınırlık anlaşmalarının yapılması öngörülmektedir.
Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi Yönetmeliği Taslağı’na göre, karbon kredileri ve denkleştirme mekanizmaları, sistemin esneklik araçlarından biri olarak yapılandırılmıştır. ETS kapsamında yer alan tesisler, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde gerçekleştirilmiş projelerden elde edilen karbon kredilerini, yıllık tahsisat teslim yükümlülüklerinin %10’unu aşmamak kaydıyla kullanabileceklerdir. Bu hüküm, ulusal düzeyde geliştirilen ve uluslararası geçerliliğe sahip karbon kredisi projeleri (örneğin ormanlaştırma, metan geri kazanımı, enerji verimliliği projeleri) için yeni bir talep kanalı yaratmaktadır.
Söz konusu kredilerin “bağımsız kuruluşlar tarafından geçerli kılınması, doğrulanması ve standart kuruluşlar tarafından belgelendirilmesi” gereklidir. Böylece yalnızca teknik yeterliliği ve güvenilirliği sağlanmış projeler, ETS yükümlülüklerine karşılık denkleştirme aracı olarak kullanılabilecektir.
Pilot uygulama döneminde (2026–2027) denkleştirme mekanizması kapsamında karbon kredisi kullanımı öngörülmemektedir. Bu dönem, sistemin kurulması ve işleyiş altyapısının test edilmesi amacıyla daha sınırlı düzenlenmiş ve yalnızca belirli faaliyet alanları ve tesisleri kapsamıştır. Pilot dönemde herhangi bir kredilendirme ya da denkleştirme hakkı tanınmamış olup, yalnızca %100 oranında ücretsiz tahsisat esas alınmıştır.
- İklim Kanununda belirlenen yükümlülüklere uyulmaması durumunda uygulanacak yaptırımlar nelerdir ve şirketler hukuken hangi risklerle karşılaşır?
İklim Kanunu, iklim politikalarının uygulanabilirliğini sağlamak amacıyla geniş kapsamlı yaptırım mekanizmaları içermektedir. Bu yaptırımlar hem idari para cezalarını hem de faaliyet engelleyici önlemleri kapsar. Ayrıca, bu yaptırımların uygulama detayları Türkiye Emisyon Ticaret Sistemi Yönetmeliği Taslağı’nda tesis kategorilerine göre ayrıntılandırılmıştır.
Başlıca yaptırımlar aşağıdaki gibidir:
- Emisyon izni almadan faaliyet gösterilmesi: Bu durumda faaliyetler derhal durdurulur ve 5 milyon TL’ye kadar idari para cezası uygulanır.
- İzleme ve raporlama yükümlülüklerinin yerine getirilmemesi: MRV sistemine veri sunmayan, eksik sunan veya doğrulamayan tesisler 500.000 TL’den başlayan para cezalarına tabi tutulur. Bu cezalar tekrarlanması halinde kademeli olarak artar.
- Tahsisatların teslim edilmemesi: Yıllık yükümlülük kapsamında ETS’ye tahsisat teslim etmeyen tesisler, ilave tahsisat teslimi ve para cezasıyla karşılaşır. Bu tesislerin geçici olarak ETS dışına çıkarılması da mümkündür.
- Yanıltıcı veya gerçeğe aykırı beyan: Bu durumda hem idari yaptırımlar hem de Türk Ceza Kanunu kapsamında kamu kurumunu yanıltmak veya resmi evrakta sahtecilik gibi cezai sorumluluklar doğabilir.
Bu yaptırımların uygulanması yetkisi, İklim Değişikliği Başkanlığı ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na aittir. Piyasa düzenine ilişkin ihlallerde ise EPİAŞ ve SPK yetkilidir.
Hukuki risklerin sadece parasal olmadığını vurgulamak gerekir. Emisyon izni iptali, faaliyet durdurma kararı ve EPİAŞ piyasalarından men gibi düzenlemeler, tesisin operasyonlarını doğrudan etkileyebilir. Ayrıca yatırımcı ilişkileri, tedarik zinciri güvenliği, kamu ihalelerine katılım yeterliliği gibi alanlarda da ciddi itibar ve rekabet dezavantajları doğurabilir.
Yaptırımların yargı denetimine tabi olması, şirketlere idare hukuku kapsamında itiraz hakkı tanımaktadır. Ancak önleyici uyum stratejilerinin geliştirilmesi, yargı süreci riskini minimize etmenin en etkili yoludur.
- Avrupa Birliği’nin CBAM ve Omnibus düzenlemeleri İklim Kanunu’nu ve Türk şirketlerini nasıl etkilemektedir?
Avrupa Birliği’nin CBAM ve Omnibus İklim Mevzuat Paketi (“Omnibus”), Türkiye’nin dış ticareti, sanayi politikaları ve karbon regülasyonları üzerinde doğrudan etkiler doğurmaktadır. Bu düzenlemeler, İklim Kanunu’nun hem içerik hem de zamanlamasında yönlendirici olmuş, Türk şirketleri için de yeni uyum baskıları yaratmıştır.
CBAM, belirli sektörlerden AB’ye yapılan ithalatta gömülü karbonun beyan edilmesini ve AB ETS fiyatına denk bir maliyetin ödenmesini zorunlu kılmaktadır. Çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, elektrik ve hidrojen sektörlerini kapsayan bu düzenleme, mevcut haliyle 2026’dan itibaren mali yükümlülükleri beraberinde getirecektir. Ancak Omnibus kapsamında CBAM resmi uygulama tarihinin bir yıl ertelenerek 2027 yılına çekilmesi kararlaştırılmıştır. CBAM’a ilişkin nihai kararların, Omnibus Paketi kapsamındaki çalışmalarla birlikte 31 Kasım itibarıyla tamamlanması öngörülmektedir.
İklim Kanunu’nun ETS, MRV ve karbon izni gibi düzenlemeleri, bu döneme paralel biçimde şekillendirilmiş; Türk şirketlerinin CBAM ile uyumlu veri sunabilmesi için hukuki altyapı kurulmuştur. Özellikle MRV sisteminin standardizasyonu ve doğrulanabilir veri yapısı, CBAM ile örtüşecek şekilde revize edilmektedir. İklim Değişikliği Başkanlığı tarafından Türkiye’de de CBAM ile uygun bir sınırda karbon düzenlemesi mekanizması kurulacağı açıklanmıştır, çalışmalar devam etmektedir.
Türk şirketleri açısından CBAM ve Omnibus ’un etkileri:
- Emisyonlarını MRV sistemine uygun biçimde belgelemeyen ihracatçı firmalar, AB sınırında karbon vergisi ödemek zorunda kalabilir.
- AB ETS ile uyumlu ETS uygulaması, Türkiye’de zorunlu hale gelmeden rekabetçi baskı oluşturacaktır.
- AB Taksonomisi ile uyumlu raporlama yapmayan firmalar, sürdürülebilir yatırım fonlarına erişimde geride kalabilir.
Sonuç olarak, İklim Kanunu’nun Avrupa iklim rejimiyle bütünleşik olarak tasarlanması, Türk şirketlerinin dış ticaretini sürdürebilmesi ve yeşil dönüşüm desteklerinden faydalanabilmesi için kritik önemdedir. Şirketlerin CBAM’a uyum sağlayacak raporlama sistemleri kurması, AB regülasyonlarını izleyerek karbon stratejilerini buna göre uyarlaması tavsiye edilmektedir.
- Şirketler İklim Kanununa uyum sağlamak ve ekonomik fırsatlardan yararlanmak için ne tür hukuki ve stratejik adımlar atmalıdır?
İklim Kanunu, Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefi (2053) doğrultusunda özel sektör için hem bağlayıcı yükümlülükler hem de stratejik fırsatlar ortaya koymaktadır. Kanun, emisyon izni alınması, emisyonların izlenmesi, tahsisat sistemi, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), karbon kredileri, denkleştirme projeleri, yerel iklim planları ve yeşil taksonomi gibi çok boyutlu düzenlemeleri içermektedir.
Şirketler açısından bu yeni çerçevede uyum yalnızca mevzuata uygunlukla sınırlı kalmamakta, aynı zamanda kurumsal yönetişim, finansal planlama, teknoloji yatırımı ve dış ticaret stratejilerini kapsayan yapısal dönüşüm gerektirmektedir.
- Hukuki Uyum ve Yasal Yükümlülüklerin Yerine Getirilmesi
- Kapsam Belirleme ve Tesis Tanımlaması: İşletmenin faaliyetleri ETS kapsamına girip girmediği tespit edilmelidir. Bu tespit, faaliyet türü, kapasite, geçmiş emisyon verileri gibi objektif kriterler üzerinden yapılmalı; karbon piyasasında işlem görme yükümlülüğü doğuran eşik değerler analiz edilmelidir.
- Emisyon İzin Süreci: İlgili tesislerin faaliyetlerine devam edebilmeleri için yetkili idareden sera gazı emisyon izni almaları zorunludur. Bu izin, doğrulanabilir bir emisyon izleme planı ve yıllık raporlama sistemiyle desteklenmeli; tesisin kapasitesinde ya da mülkiyetinde değişiklik olması halinde güncellenmelidir.
iii. İzleme, Raporlama ve Doğrulama (“MRV”): Tesislerin emisyonlarını teknik formatlara uygun şekilde izlemeleri ve yıllık olarak bağımsız kuruluşlarca doğrulanmış emisyon raporlarını idareye sunmaları gereklidir. Bu süreç hem tahsisat hesaplamaları hem de cezai yaptırımlardan kaçınmak açısından kritik önemdedir.
- Tahsisat Teslim Yükümlülüğü: Yıllık doğrulanmış emisyon miktarına karşılık gelen sera gazı emisyon hakları, ilgili kamu otoritesine her yıl teslim edilmelidir. Zamanında teslim edilmeyen tahsisatlar için ağır para cezaları ve geçici sistem dışı bırakılma riski söz konusudur.
- Stratejik Pozisyonlama ve Karbon Finansmanı Kapasitesi
- Tahsisat Yönetimi ve Ticareti: Fazla tahsisata sahip olan şirketler bu varlıklarını piyasada satarak finansal değer yaratabilir; açık pozisyonu bulunan şirketler ise açık artırma veya ikincil piyasalardan tahsisat temin ederek yükümlülüklerini karşılayabilir. Bu süreç, aktif bir karbon portföy yönetimi gerektirir.
- İşlem Kayıt Sistemi (İKS): Yönetmelik Taslağı uyarınca, tahsisatların alım-satım işlemleri İKS üzerinden yapılacak; bu nedenle kayıt süreçlerini tamamlamaları ve iç finansal sistemlerini buna uygun şekilde yapılandırmaları gereklidir.
iii. Denkleştirme Projeleri ve Karbon Kredileri: Şirketler, doğrudan azaltım yapamadıkları emisyonlar için Başkanlıkça tanımlanmış standartlara uygun karbon kredilerini kullanabilir. Bu amaçla gönüllü ya da zorunlu piyasa standardında karbon kredisi üreten projelere yatırım yapmak, şirketleri hem yükümlülüklerden kurtarmakta hem de potansiyel gelir kalemi oluşturmasına imkan tanımaktadır.
- Kurumsal Yönetişim ve ESG Uyumu
- İklim Uyum Komiteleri ve ESG Birimleri: İklim Kanunu ile gelen yükümlülüklerin izlenmesi, raporlanması ve stratejik olarak yönetilmesi için şirket bünyesinde bir ESG veya iklim uyum komitesi kurulmalı; yönetim kuruluna doğrudan raporlama yapan bir yapı oluşturulmalıdır.
- İç Kontrol ve Uyum Süreçleri: İklim uyumu yalnızca çevresel bir mesele değil; aynı zamanda iç denetim, veri güvenliği, üçüncü taraf yükümlülükleri ve kamusal şeffaflık açısından da önemlidir. Bu nedenle uyum süreçlerinin tüm iç mevzuata ve Avrupa’daki eşdeğer uygulamalara uygun olarak yapılandırılması elzemdir.
Sonuç olarak, Kanun kapsamındaki uyum çalışmaları, yalnızca yasal yükümlülükleri karşılamakla sınırlı kalmamakta; aynı zamanda stratejik karbon yönetimi, finansal fırsatlar, yeşil yatırım portföyleri, CBAM uyumu ve ESG performansının güçlendirilmesi gibi çok boyutlu avantajlar sunmaktadır. Şirketlerin bu dönüşümü öngören ve yöneten bir yaklaşımla hareket etmeleri hem hukuki güvenliklerini sağlayacak hem de uluslararası piyasalarda rekabet kapasitelerini artıracaktır.
Bununla birlikte, Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YÖİKK) tarafından hazırlanan 2025 Eylem Planı doğrultusunda, Türkiye Karbon Denkleştirme Sistemi’nin kurulmasına yönelik adımların atılması ve İklim Kanunu ile bağlantılı olarak Türk vergi mevzuatının karbon içerikli vergiler açısından gözden geçirilmesine ilişkin çalışmaların yürütülmesi öngörülmektedir. Bu kapsamda, söz konusu alanlarda ortaya çıkabilecek gelişmelere karşı işletmelerin gerekli hazırlıkları yapmaları ve süreci yakından takip etmeleri önem arz etmektedir.
Yazı: Gözde Kuşçuoğlu, Partner/Ortak- BTS&Partners
Not: Makalelerdeki görüş ve yorumlar, yazar veya yazarlara ait olup, Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.