İsterseniz hep beraber Pasifik Okyanusu’nun ortasında yer alan bir adaya yolculuk yapalım. Adamız bembeyaz kumsalları ve turkuaz denizi ile sanki cennetin bir parçası. Polinezya Adaları arasından insanların yerleştiği en küçük adalardan biri olan Anuta adasından bahsediyoruz. Adanın yüzölçümü sadece 0,4 kilometre kare. Şöyle bir örnek Anuta’nın büyüklüğünü zihnimizde daha iyi şekillendirecektir; Büyükada’nın yüzölçümü 5,4 kilometre kare.
Anuta’da 19 aileye bölünmüş 300 kişi yaşıyor. Aslında hesaplanınca Anuta nüfus yoğunluğu açısından Bangladeş ile aynı orana sahip. Peki bu kalabalık(!) ve ıssız adada insanlar hayatlarını nasıl sürdürebiliyorlar? Sorunun cevabı adadakilerin hayatlarını sürdürebilmek için yarattıkları etik ve sürdürülebilir kültürden geçiyor.
Anuta’da herkes herkes ile bir nevi akraba olarak kabul ediliyor. Bir ailenin üyeleri sadece genetik olarak değil aynı zamanda sosyal olarak da adanın tümü ile ilişkili sayılıyor. Başkalarını düşünmek ve onlara yardım edebilmek Anuta’da sosyal anlayışın temel noktası. Bu doğrultuda Anutalıların özel bir kelimesi bile var: Aropa. Empati, şefkat ve sevgi gibi kelimelerin bir birleşimi olan bu kelime aslında genel olarak paylaşma, işbirliği, hırslardan arınma ve açgözlü davranmama konsepti olarak görülebilir. Aropa Anutalıların aslında birbirlerine nasıl davranması gerektiğini anlatan, onların birbirleri ile maddi ilişkilerini gösteren sözlü bir etik kod olarak sayılabilir. Örnek olarak Anuta’daki sınırlı arazi aile birimleri tarafından eşit ve adil olarak paylaşılır ve böylelikle her birim hem kendi hem de etrafı için yeterli yiyecek sağlaması amaçlanır.
Anuta yaşam tarzının bir parçası da hediye ekonomisi olarak adlandırabileceğimiz bir kavramdır. Bir Anutalı başka bir Anutalı’dan bir istekte bulunursa bunu herhangi bir takas olarak görmeden yerine getirir ve geri ödeme de istemez. Çünkü bir zaman sonra kendisi de böyle bir talep de bulunabilecektir. O sene mahsulleri bol olanlar olmayanlarla paylaşırlar. Sonuçta bir sonraki hasatta tersi olabilecektir. Anuta’da komşunuzun yemeği varsa asla aç kalmazsınız. Anuta’da para kullanılmaz ama ada dışında balıkçılık gibi işlerde para kazanan Anutalılar bu parayı da adanın genel yararı için değerlendirirler ve ona göre toplu olarak faydalanacakları malları satın alırlar. Rekabet yok değildir ama bu rekabet sürdürülebilir ve etik bir ada yaşamı yaratabilmek içindir.
Bu yaşam tarzının günümüz için büyük önem taşıyan başka bir özelliği de adanın kısıtlı kaynaklarını sürdürülebilirlik ilkelerine göre kullanılmasıdır. Anutalılar yaşamın hassas dengesini içten anlamışlar ve ona göre bir toplum yaratmışlardır. Anuta gibi küçük bir adada ağaçlar çok değerlidir ve mümkün olduğu kadar az olarak kesilmeleri gerekir. Bu doğrultuda kendileri için çok önemli olan kanolarını bile kolay kolay değiştirmezler. Bazı ailelerin 150 yıllık kanoları devamlı yenileyerek kullandığı belirlenmiştir.
Tarım yaparken de doğanın hassas dengesine azami özen gösterirler. Belli bir döngüye göre tarım yapıp toprağın zarar görmesini engellemeye çalışırlar. Adada yaşayan balık ve kuşları avlarlar ama özellikle bu konuda kendilerine sınırlar koyarlar. Bazı dönemlerde avlanmazlar böylelikle doğanın kendini yenilemesine izin verirler. Böylelikle bu ufacık adada 300 kişi barış ve mutluluk içinde yaşayabilmektedirler.
Anutalılar için yalnız ve küçük adaları vazgeçilmezdir. Adanın ve toplumsal hayatın zarar görmesi halinde geri dönülemez bir şekilde zarar görebileceklerini sezmektedirler. Aklımıza bu andan itibaren başka sorular gelmiyor mu? Peki Okyanusya’nın bu küçük adası gibi dünyamız da bizim için vazgeçilemez değil mi? Başka gideceğimiz bir yer olmadığı için dünyamızın kaynaklarını etik ve sürdürülebilir bir şekilde kullanmaktan öte bir çaremiz bulunuyor mu? Hatta alanı biraz daha küçültürsek iş dünyası da birbiri ile rekabet ederken kendi ekosistemine zarar verecek davranışlardan kaçınması herkesin faydasına değil mi? Örnek olarak yolsuzluğa bulaşmış bir firma aslında kendi sektöründe şartların daha da kötüleşmesini sağlamıyor mu? Kısa vadeli kazançların uzun vadeli felaketlere yol açmasına neden izin veriyoruz? Bu tür bir hırsın yol açacağı felaketleri doğa insanı olarak sezebilen ve ona göre bir yaşam tasarlayan Anutalılardan bu açıdan öğrenecek çok şeyimiz var.
Bir başka soru da “Peki Anutalılar ya tam tersi olarak davransalardı ne olurdu?”. Aslında onun cevabı da Anuta’ya çok da uzak olmayan bir başka adadan geliyor; Paskalya Adası’ndan. Paskalya Adası ve akıbetini ise bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz.
Yazı: Ali Cem Gülmen, TEİD Araştırma ve Yayın Koordinatörü
Makalelerdeki görüş ve yorumlar yazar veya yazarlara ait olup , Etik ve İtibar Derneği’nin konu ile ilgili düşüncelerini yansıtmamaktadır.
Etik ve Uyum Programı Nasıl Hazırlanır?
Kurumsal Etik ve Uyum Programı Geliştirme Gereğinin Ardındaki İtici Güçler
Sorumlu İş Modelinin Şirkete Yararları
Sorumlu İş Modeli
G20 Brezilya bitti sıra Güney Afrika’da
İş Etiği ve Uyum Politikalarının Ticari Hayattaki Yeri ve Önemi
Sağlam Temeller Üstüne! Etik ve Uyumun Suistimalle Mücadeledeki Önemi
Gençlerden Geleceğe: Sürdürülebilirlik ve Etik Zirvesi Manifestoları